HAYDİ, TARİH YAZMAYA DEVAM EDELİM!…

“Uzun ince bir yoldayım

 Gidiyorum gündüz gece

 Bilmiyorum ne haldayım

 Gidiyorum gündüz gece”

 Usta Halk Ozanımız Âşık Veysel’in bu dizelerini bilmeyen yoktur sanırım. Ne güzel anlatmış hayatı… İşte tam da böyle yürüyoruz her birimiz bize çizilen yollarda. Doğum ve ölüm aralığındaki iki kapılı handa, uyurken bile geçen zamanın kollarında dolduruyoruz vaktimizi bu fani dünyada.

Kaçımız düşünüyor sebebi hayatımızı?… Hangimiz ‘dünyanın baki, hayatın fani’ olduğu bilincinden hareketle yaşayabiliyor hayatı?… Boşa kürek çektiği hissine kapılan oluyor mu hiç aramızda?…

Son yıllarda ne kadar çok boş işlerle uğraşıyoruz oysa. Bize sunulan her şeyi sunulduğu şekliyle hazır alıp kabullenip oturuyoruz. Hayatımızı devam ettirecek zaruri ihtiyaçlarımızın dışında hayata dair hiçbir çabamız yok çoğumuzun. Yormuyoruz, yorulmuyoruz… Günübirlik, günü kurtarmak için, kısacası yaşamış olmak için yaşıyoruz. Ne hayata bir şey katıyoruz, ne de hayatın bize bir şey katmasına imkân tanıyoruz. Çünkü hazırı alıyoruz, çabalamıyoruz, üretmiyoruz… Bize sunulan hayatları yaşamaktan hoşnut “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın.” felsefesiyle ne geçmişimizi ne geleceğimizi düşünmeden boş… bomboş yaşıyoruz aslında.

Ucunda para kazanıp hayatı idame ettirme kaygısı olmasa evden bile çıkmayacak çok kişi görüyorum etrafımda. Akşam olduğunda tüm saatlerini televizyon esaretinde geçirip zihinlerini karşısına çıkan içerikli, içeriksiz; seviyeli, seviyesiz bir sürü boş programla doldurup vaktini anlamsızca, acımasızca tüketen insanlar…

Çocuklarına “okuyun!” deyip elinde kumanda o kanaldan bu kanala atlayan ama kendi okumayan ebeveynler, dost arkadaş sohbetini, ziyaretini unutup iki çift lafı bir araya getiremeyen, asosyal, insan ilişkileri asgari düzeyde, banal yaşamların içinde; yıllar öncesinde ailelerinden, gittikleri eğitim kurumlarından aldıkları asgari eğitim ve kültürle hayatlarını sürdürmeye çalışan vasat insanlar topluluğu oluşturduğunun kaç kişi farkında? Eğer farkındaysa bu farkındalığı değiştirmek için kaç kişi çabalamakta?…

Çok iyi eleştiren bir milletiz. Ama çok kötü özeleştiri yapan da yine biziz. Uyanın, silkinin bu gafletten ey Türk insanı!… Biz bu değiliz. Malazgirt’le aralanan Anadolu kapılarından; Ali Kuşçu (Türk astronomi ve matematik bilgini), Evliya Çelebi (Ünlü Türk Seyyahı), Farabi (Ses olayını ilk bulan Türk bilim adamı Müzik aletleri ud ve kanunu da bulmuştur), Harezmî (İlk cebir kitabını yazan ve batıya cebri öğreten bilgin. Adı algoritmaya isim oldu) , Hazerfen Ahmed Çelebi (Havada uçan ilk Türk. Planörcülüğün öncüsü), İbn-i Sina (Doktorların sultanı. Eserleri Avrupa üniversitelerinde 600 sene temel kitap olarak okutulan dahi doktor) Piri Reis (400 sene önce bu günküne çok yakın dünya haritasını çizen büyük coğrafyacı. Amerika kıtasının varlığını Kristof Kolomb’dan önce bilen ünlü denizci) , Yunus Emre (Ünlü Türk halk şairidir. Anadolu’da tasavvuf akımının ve Türkçe şiirin öncüsüdür. İnsan sevgisine dayanan bir görüşü geliştirmiştir.) … ve adını sayamadığım daha nice tarihe mal olmuş Türkler geçti. Fatih’i, Kanuni’yi, Yavuz’u … Atatürk’ü düşünün… Bu insanların torunlarıyız biz!

Biz; düşünen, üreten, okuyan, araştıran aklı, mantığı, sağduyusuyla hareket eden, tarihine nice büyük isimler sığdırmış ve de sığdırabilecek bir ulusun mensuplarıyız. Tarih bitmedi devam ediyor… Haydi, o zaman yazmaya devam edelim!…

Paylaşın herkes okusun ;

Bir cevap yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir