2010 Numaralı Otobüs

2010 numarali otobüsteyim … Sisli caddelerden, kalabalık sokaklardan, hiç ismini bilmediğim köylerden, şehirlerden, ülkelerden geçiyorum. Yüzü olmayan insanlar, neresi olduğu tabelasında yazmayan şehirler, ülkeler görüyorum. Üşüyorum… İçim ürperiyor… Güneşi arıyorum… Sanki küsmüş, saklanıyor karanlık yüzlü bulutların ardına. Ah bir çıksa, bir gösterse yüzünü, belki insanların yüzünü de görürüm, tabelaları da…Bilirim nerde olduğumu, tanırım belki bir kaç çehreyi….

Dönüyorum, içinde benim de olduğum, 2010 numaralı otobüsün içine, bakıyorum… Yüzleri olmayan, sesleri duyulmayan insanlar… Şaşkın şaşkın bakmaya devam ediyorum. „Heyyy!… Merhaba, iyi yolculuklar dilerim…“ diye sesleniyorum, kimse tepki vermiyor. Onlar da beni duymuyorlar. Allah`ım nasıl bir şeydir bu?!… İçimi bir korkudur kaplıyor. Hem bu kadar kalabalık, hem bu kadar yalnızlık?!.. Bir kabus olmalı bu!…

Oturduğum koltukta dönüyorum, tekrar camdan dışarı bakıyorum. Cam buğulanmış. Ellerimle siliyorum, parmak izlerimi göremiyorum camda. Sadece daire şeklinde  bir yer açılıyor dışarıyı görebileceğim. Bir ümitle bakıyorum, sesleniyorum hatta haykırıyorum:

„Bir yer arıyorum…. Sokağına çıkıp dolaştığımda tebessüm eden insanların olduğu. “Merhaba nasılsınız?“ diyebilecek, ufacık şeyleri mutluluk kaynağı olarak görebilecek, komşusunun , arkadaşının sıkıntısını tasasını kendi derdi tasası gibi görebilecek, insanları karşılıksız, sadece insan olduğu için sevecek, yalan dolan bilmeyen, sevgi dolu, alın teriyle çalışıp hakkıyla kazanan,emeğin değerini bilen insanlara rastlayabileceğim, karşılıksız ilişkiler yaşayabileceğim, sınırsız güvenebileceğim bir yer arıyorum…“

Ne yazık ki kendi sesimi kendim bile duyamıyorum… Çaresiz boynumu büküyorum… Bir Ütopya mı arıyorum?.. Oturduğum koltuğa sanki boş bir çuval gibi yığılıyorum; çünkü ne sesimi duyurabiliyorum, ne onları duyabiliyorum. Birden aklıma ürkütücü bir soru geliyor.Ayağa kalkıyorum şoförün dikiz aynasına bakıyorum, kendimi göremiyorum!!!!

Elimi uzatıyorum, kolumu uzatıyorum, kafamı sallıyorum görüyorum, hissediyorum … Aynada bir sorun var sanırım diyorum. Şoföre dönüyorum „Durdurun inecek var!“ diyorum. O da duymuyor. Çaresiz gidip ön koltuktaki yerime oturuyorum. Bir anda omuzumda bir elin varlığını hissederek irkiliyorum.Dönüp baktığımda ilk defa yüzü olan birini görüyorum. Aydınlık yüzlü, saçı ağarmış, elinde bastonu,fötr şapkası, takım elbisesi ile beli kambur bir ihtiyarcık… Hemen ayağa fırlıyorum „Gel, otur dedeciğim!“ diyorum heyecanla. Hem birini bulmanın, hem yüzünü görebilmenin hem… heyecanıyla…

„A evladım, sesini çokkk uzaklardan duydum. Ancak gelebildim. Senin aradığın yeri, ben de yıllar önce kaybettim. Bu yaşıma geldim bulamıyorum hala. Ancak bu otobüs dünya döndükçe durmaz hiç bekleme. Yıllarrrr…. yıllar önce, aradığın insanların yaşadığı bir dünya vardı. Artık güneşi, yıldızları ve o güzel insanları görebilmek ne yazık ki çok zor. Yüzünü görebildiğin insan, bil ki; arayıp da bulamadığın insanlardan biridir.“  „Dedeciğim peki ben neden aynada kendimi göremedim?“ „Çünkü bu dünyada yaşayan insanlar seni ve bu iyi özelliklerini hiç bilmez ve tanımazlar. Sen herkesi nasıl kendin gibi bir insan sanırsan, onlar da seni kendileri gibi sanırlar. Oysa erdem sahibi olmayanlar senin hiç farkında olamayacaklardır. Tıpkı aynada yansımanın olmaması gibi. Onlar kendilerinin ve kendi gibi olanların farkında olacaklardır. Sana bakınca da seni göremeyeceklerdir. Sen aynada onların seni göremediğini anlayasın diye yoksun… Sakın onlardan senin ne kadar iyi ve farklı bir insan olduğunu anlamalarını bekleme. Ama sen güneşi aramaya devam et. Elbet bir gün güneş doğacak!…“

Paylaşın herkes okusun ;

Bir cevap yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir