AnKARA

 

Yalancı bir bahara uyanmıştı Ankara o sabah. Şubat ortasında sıcağın kaynağını anlamakta güçlük çeken insanlar kadar; börtü, böcek, çiçek ne varsa nefes alıp veren aynı şaşkınlığın ortağıydı birkaç gündür.

Yalnız, bahar havasına eşlik eden tuhaf, tarifi mümkün olmayan bir gerginlik vardı insanların üzerinde. Evlerde, sokaklarda iş yerlerinde hep aynı sohbet, muhabbet:  “Bir tuhaflık var, bir sıkıntı var içimde!…” Bahaneyse; o da aynı… Yaşanan şiddetli kışın ardından aniden nükseden sıcaktan olsa gerek!…

Akşam saatleri, iş çıkışı insan seli, arabalar, korna sesleri… Yaşanan keşmekeşliğin ortasında, kararan havaya eşlik eden kasavet sanki olması gerekenden daha da kara gösteriyordu Ankara’yı. Oradan oraya koşturan insanların, kiminin yüzündeki çizgilere kiminin gözlerindeki ifadelere sirayet eden yorgunluk ve stres, sıradan bir günün akşamı hissinden öte bir kalıba dökmüştü Ankara’nın ruhunu. “Neden” olduğu bilinmeyen, anlaşılmayan bir karaltı çökmüştü şehrin üstüne. Ama hava açık, gök kubbedeki yıldızlar parlaktı…

Yıldızlar, parlaktı parlak olmasına lakin bir el uzanmıştı tam o esnada ayın ve yıldızın ışığına kast etmek istercesine. Oysa kutsalımızdı o bizim. Kıymetlimizdi… Uğruna canlarımızı feda ettiğimizdi… Ona kast etme cesaretini gösterenler şanlı tarihimizde ağır ödemişti bunun bedelini. Onun ışığını söndürmeye teşebbüs etmek ne haddineydi karanlık ellerin! Bilmezler miydiler tarihin tekerrürden ibaret olduğunu?… Bilmezler miydiler ki, Türk insanının, cesaretini, kanında dolaşan asil kandan aldığını.

O halde ?!…

Mesaiden herkes gibi çıkmıştım ben de. Eşim-hayat arkadaşımla birkaç işimiz vardı o akşam Kızılay’da. Başkentin merkezinde, binlerce insanın kalabalığına karıştık el ele. Çok sürmeden döndük aracımızı park ettiğimiz yere.  Hafif bir müzik sesine karışan motor sesi eşliğinde yola koyulmuştuk ki gök mü gürledi desem aracımıza başka bir araç mı çarptı bilemedim. Sarsıntıya eşlik eden güçlü ses, yeri göğü inletmişti o anda. Önce anlamadık ne olduğunu. Camı açtığımızda, bağıran insanların seslerini daha net duyuyorduk.

Göğe doğru bakıyordu herkes.

“Bomba patlamış!!!!…”

Telaş içindeki insanları izliyorduk, şaşkınlıkla arabanın içinden. Bir tabur çevik kuvvet geçti önce önümüzden koşar adım. Siren sesleri, polis arabaları ve ambulanslar… Mahşer yeri…

“Allah’ım ne olur can kaybı olmamış olsun!…” diyorduk içten içe. Devam etmek zorundaydık. Merakla açılan yolda ilerlerken, kulağımız radyoda, gözümüz internette, ne olduğunu tam olarak anlamaya çalışıyorduk. Henüz yolu yarılamadan acı haberin ilk karası çalındı yüreklerimize.

İlk açıklama: “Ankara’da 5 eve ateş düştü” diyordu. Derken 21…28…

Ve yaralılar…

Şifa / Rahmet dileklerimle…

Paylaşın herkes okusun ;

Bir cevap yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir