Ateş, Düştüğü Yeri Yakıyor!…

Bilmem, hiç bir şehit ailesini ziyaret ettiniz mi?… Ben, ettim!.. Hafızama kazınan o görüntüler, her şehit haberi duyduğumda yeniden canlan… Canlanıyordu, yazacaktım ama bir anlatım bozukluğuna düşmekte olduğumu fark ettim. Canlanmak, uzun süre cansız, hareketsiz kalmış şeyler için kullanılır. Oysa biz, mütemadiyen her gün, yeni bir şehit haberi alıyoruz. Yani duyduklarımız ne yazık ki hiç canlılığını yitirmiyor. Hatta ne acıdır ki, bunu söylerken bile utanıyorum, artık alıştık, sıradan günlük bir haber gibi oldu bir çoğu için…

Oysa o annenin gözlerindeki kara bulutlar, acının perdelediği o hazin ve ıslak bakış, bir şehit annesi olarak bağrına taş basarak, taziyeye gelen insanlara metanetli görünmeye çalışsa da başaramamanın verdiği ağırlık… Hele o babanın çöken omuzları, yüzündeki o sis… Anlatmaya kelimelerin yetmediği, sözün hükmünü yitirip her şeyin anlamsız kaldığı o tablo… Hiç silinmiyor hafızamdan.

Şehir merkezinden ilçeye, ilçeden köye hayli meşakkatli bir yolculuğun ardından ulaştığımız, tek katlı, yolu çamurdan iyi işlemeyen, çevresindeki evlerden hayli uzak tipik Karadeniz, köy evlerinden biriydi.

Bütün köy kenetlenmiş, şehir merkezinden, ilçeden gelen insanlar yol olmuştu, kime ne?… Ateş düştüğü yeri yakıp kavuruyordu. Yaşadığı o yoksul hayatın içinde en büyük servetleri, gözlerinin nuru anasının kuzusu, babasının yiğidi artık yoktu…

Evet, o gün oraya giden hepimizin yüreği burkulmuş, canı acımıştı. Hepimizin kardeşi, oğluydu o… Ama kolay değildi evlat acısı… O, bambaşkaydı… Herkes çekip evlerine gidip, evladıyla, oğluyla, kardeşiyle kucaklaşıp, gülüp konuşacaktı belki birkaç saat sonra ama ya onlar?…

O gün, bunları düşününce bir kat daha canım yanmıştı o evde. Kolay mıydı bir evlat yetiştirmek?.. Hele o yoklukta, o sıkıntıda gözünden sakınıp, yemeyip yedirip, giymeyip giydirerek, meydana çıkartmak bir insanı?.. Onların, canından bir can kopmuştu. Ne kadar paylaşsak da o acıyı, yeri dolmaz bir boşluk oluşmuştu artık hayatlarında…

Evet biz, oğlunun saçına kına yakıp askere yollayan, vatanına oğlunu kurban verebilen bir neslin torunlarıyız. Biz “Ölmek var, dönmek yok” diyen bir kumandanın neferleriyiz. Biz, adını tarihe altın harflerle yazdırmış bir milletin evlatlarıyız. Vatan uğruna her daim el ele vermeye hazırız.

Elbette ki bizim için ülkemizin, birliği, bütünlüğü, düzeni ve mutluluğu esastır. Ancak bir mücadele varsa yapılır, çözümlenir ve biter. Bir süreçtir bu. Ardı arkası kesilmeyen, bitmeyen, başı sonu belli olmayan işler nasıl ki insanı yoruyorsa bu kayıplar, bu acılar, bu yaşananlar da ülkemizi, milletimizi artık yoruyor. Daha ne kadar sürecek?… Daha ne kadar bu acılar yaşanacak?… Artık bir “dur” denilsin lütfen bu olaylara. Öleceksek hep birlikte ölelim ve bu belirsizlik bitsin. Hiç değilse çocuklarımız bu endişeli, belirsiz yaşamın kollarında yaşamak zorunda kalmasın.

Cennet vatanımızın her köşesinde aynı türküler söylensin, aynı mutlu insanlar doldursun vatanın dört bir yanını. Doğu, batı, kuzey, güney; barışın, kardeşliğin, dostluğun güneşinde gülümsesin hayata…

Paylaşın herkes okusun ;

Bir cevap yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir