BİR BOHEM RAPSODİSİ

 

“Bu gerçek hayat mı?

Yoksa sadece rüya mı?

İki arada kalmış

Gerçeklerden yok kaçış

Gözünü aç, gökyüzüne bak ve gör;

Serserinin tekiyim ama sempatiye ihtiyacım yok

Çünkü sempati benim

Çünkü haydan geldim huya giderim, biraz aşağı biraz yukarı

Rüzgâr ne yönden eserse essin mühim değil.

… “

                                                                                 Freddie Mercury

 

Queen’in dünyanın gelmiş geçmiş en iyi rock grupları arasında yer almasını sağlayan ve 2000 yılında Guiness Rekorlar Kitabı’nda son 50 yılın en iyi rock şarkısı ödülüne layık görülen “Bir Bohem Rapsodisi” geldi bugün aklıma. O dönemi hatırlayanlar bilir. Benim doğduğum yıllarda pek bir meşhurdu bu parça.

Biraz empati biraz sempati biraz sosyopati… Biraz din biraz ahlak biraz da hayatın içinde yuvarlanmak diyelim isterseniz bu şarkıya… İlk dinlediğimde çok enteresan bulmuştum ( Hâlâ da öyle…) Freddie Mercury’nin bu parçayı nasıl bir ilhamla yazdığını, merak etmiyorum, desem yalan olur. Sözlerin tamamını okuduktan ve tabii şarkıyı henüz hiç dinlememişseniz bestelenişine de kulak kabarttıktan sonra bana hak vereceğinize eminim.

“Şimdi nerden aklına geldi tüm bunlar?” derseniz sanırım, yeni yaşımın seneyi devriyesinde “Yavaş yavaş tozlu raflarda yerimi almaya başladığımdan olsa gerek.” diye cevap veririm. Nezaket gösterenlerin “ Yok canım hiç olur mu, sen daha…” diye başlayan lütufkâr cümleleri için şimdiden teşekkürler ama aynaya baktığımda Cahit Sıtkı’nın deyimiyle yolun yarısını -ne kadar bilmem ama-  geçmiş olduğumun farkındayım.

Hani o, şairin“ Benim mi Allah’ım bu çizgili yüz?” derken tecahül-i arif yapmış dediğimiz dizeleri var ya benim de bilip de bilmezlikten geleceğimi sanıyorsanız, yanılıyorsunuz. Doğrusu, benim hiç sanat filan yapacağım yok bu hususta. Bana sorarsanız “Ben o çizgiler için ne emekler harcadım, siz biliyor musunuz?” derim ancak.

Yıllar çok şey götürdü hayatımdan belki ama ne yalan söyleyeyim çok şey de kattı ona. İçinde bulunduğum koskoca hikâyede yaşananlar yaşandı, yaşanacaklar da peş peşe dizilmiş kuyrukta sırasını bekliyor şimdi. ( Uzun bir kuyruk olmasını dileyerek!)

“İyi ki” lerim de oldu “keşke” lerim de benim. Her insan gibi hata da yaptım belki ama; doğrularımla da yanlışlarımla da barışık oldum hep. Lakin hiç şikâyetçi olmadım yaşadıklarımdan. Bilakis her gün, şükrettim, aldığım her sağlıklı nefes için Rabbime.  Çünkü yaşadığım hayatın her bir zerresi beni ben yapan nüanslar oldu aslında.

Rüzgâr ne yöne eserse essin, Hay’dan geldim Huy’a gidiyorum işte. Tıpkı o şarkıda Freddie Mercury’nin de dediği gibi…

Ve tabii büyük üstat Veysel misali “Gidiyorum gündüz gece.” Biraz ben evrene biraz da evren bana karışarak geleceğe eviriliyoruz bu yolculukta. Usta şair Ataol Behramoğlu’nun en sevdiğim şiirinde dediği gibi (yaşadıklarımdan öğrendiğim birçok şey var aslında!):

“Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:

Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına

Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır

Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana”

Bana bu yolculukta, aldığım bu kutsal armağanı taşımama yardım ederek eşlik eden ve etmeye devam eden sevgili aileme, değerli dostlarıma sevgi ve şükranlarımla…

 

Paylaşın herkes okusun ;

Bir cevap yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir