BİR DE: “HAYALLER GERÇEK OLABİLSE!…”
Bir zamanlar komşu iki ülkenin halkı büyük bir rekabete tutuşmuş. Mesele; karşılıklı güç ve zenginlik gösterisi yapmak olunca bir yarıştır başlamış. Ülkelerden birinde yaşayanların aklına bir fikir gelmiş.
Fikri herkes beğenince işe koyulmuşlar. Şehrin tam orta yerine bir havuz yapıp içerisini sütle dolduracaklarmış. Ne de olsa kolay ve gösterişli bir şeymiş bu süt havuzu. Havuz yapılmış ve havuzun sütle doldurulması için uygun bir gece tespit edilmiş. Belirlenen bu gecede herkes gelip havuza bir kova süt dökerek havuzun sütle doldurulmasına katkı sağlayacakmış. Söylenen yapılmış, herkes ellerinde bir kova ile gece havuza gitmiş, sütü havuza dökmüş ve evine dönmüş.
Sabah olunca ahali, havuza bakmak için, havuzun başına toplanmış. Lakin karşılaşılan manzara, gece herkesin aynı ‘uyanık’ düşünceyle hareket ettiğini ortaya çıkarmış. Zira havuz, süt yerine su ile doluymuş. Herkes “ Onca sütün içinde bir kova su ne anlaşılacak?!… “ mantığıyla havuza birer kova su dökünce, sabah işin rengi değişmiş.
Fark edilmeyecek sanılan şeylerden kaçışın hiçbir zaman mümkün olmadığını bilsek de çoğu zaman öyle olduğunu kabul etmeyiz ya da etmek istemeyiz.
Aslında dürüstlük, her zaman hangi şartlar altında olursa olsun doğrudan şaşmamaktır. Bedeli ağır, taşıması güç bir sorumluluktur dürüst olmak… Menfaatlerinden yoksun kalmayı göze alamazsan dürüst olamazsın. Güçlü ve cesur olmazsan dürüst olamazsın. Kişilik sahibi değilsen dürüst olamazsın. Bencilsen dürüst olamazsın. Vicdan sahibi değilsen dürüst olamazsın…
Çünkü tılsımın kilidi, kendi yaptıklarının fark edilmeyeceğini sanmaktır, tıpkı anlattığımız küçük hikâyedeki gibi…
***
Pandora’nın kutusunun açılan kapağının altından yayılan kara bir büyünün etkisi altında, kararmış bir dünyada, gün geçtikçe yürekleri donduran ve bir çığ gibi büyüyen menfaat düşkünü, hırslı, riyakâr, yüreksiz ve bencil insanların işledikleri cinayetlerle masumiyetin, saflığın, yürekli insanların neslinin tükenmekte olduğu günlerden geçiyoruz.
İşte sırf bu yüzden; söylediği sözün ardında dik durma cesaretini, yürekliliğini gösterebilen insanlar hala varsa eğer, koruma altına alınmalı hemen diye düşünüyorum. Zira özü sözü bir olmayan, bugün başka, çıkarı çatıştığı için yarın başka konuşan insanlardan usandık artık… Etrafımızdaki insanların masumiyetinden, dürüstlüğünden, insanlığından şüphe ederek yaşamak belki de kısaltıyor ömürlerimizi.
Sürekli kendilerini doğru sanan, dinlemeyi bilmeyen, eleştiren ama eleştirilmekten hazzetmeyen insanlarla doldu dünya. Oysa “Cümleler doğrudur sen doğru isen, doğruluk bulunmaz sen eğri isen.” diyen Koca Yunus’un da sözlerine kulak verip doğru mu eğri mi olduğumuza dönüp şöyle bir bakmak, etrafımızdaki insanların söylediklerine de itibar etmek gerekmez mi?…
Her zaman yaptığımız gibi başkalarını eleştirmekten kendi eğrilerimizi görmediğimizin farkına bile varamıyoruz. Hâlbuki herkes kendine çeki düzen verse, başkalarında hata aramak yerine kendi hatalarına bir baksa ama bunu herkes yapsa… İşte o zaman değmeyin dünyanın keyfine… Ne kadar yaşanabilir mutlu ülkeler, mutlu insanlar, şen kahkahalar yayılır evrene…
Birileri birilerini dürtmeyi bıraksa, birileri başkalarının işlerine çomak sokmasa, birileri diğerlerini saygıyla dinlemeyi ama buna rağmen kendi bildiği yolda yürümeyi yine de bilse… Söylediği söz yanlış da olsa “Evet, bunu ben söyledim.” diyebilme cesaretini gösterebilse birileri… Bu cesaretin karşılığında o kişi dürüstlüğü nedeniyle payelendirilse; söylediği yanlış ise doğrusu iyilik ve güzellikle anlatılabilse ve yanlış konuşan kişi de dinleyerek kendi fikirlerini yeniden tartabilmeyi bilse… Bunları sadece birileri değil herkes yapabilse… Herkes kendini uyanık sanıp, diğerlerini aptal yerine koymaktan vaz geçse ve insanlar, menfaatleri uğruna saf rolü oynamayı bırakıp gerçek düşüncelerini ortaya koyabilse… Güçlü olan, zayıf olanı ezmek yerine, kolundan tutup yanında yürütebilse…
Ha evet, bir de hayaller gerçek olabilse !…