BİRİ BİZİ UYANDIRSIN LÜTFEN !
İstanbul Cihangir’de Aralık ayının son günleri… Saat 21.30 civarı… Bir anne, bir buçuk aylık bebeğini bezlerken bir anda gürültüyle kırılan salon camına ne olduğunu anlamaya çalışıyor ve yere düşen gaz fişeğini fark ediyor. Anında verdiği kararla, bebeğini altı çıplak bir vaziyette kucaklayarak kendini evden dışarı atıyor. Saniyeler içinde yaşanan bu olayda merdiven altına saklanan anne oradan sızmakta olan gazı fark edip halen evde olan eşine de seslenerek üst kat komşusuna sığınıyor. Ağlayarak “Fişek bebeğimize de isabet edebilirdi ya da gazdan zehirlenebilirdik…” diyor. Tarih Aralık ayının son günlerini gösteriyor… (21.12.2013-Radikal)
Tarlabaşı Bulvarı’nda seyir halinde bulunan Yenikapı-Kurtuluş hattındaki halk otobüsü. İçinde yolcuları ile ilerlerken bir anda bir gaz fişeği camı kırarak içeri giriyor. Otobüsün içindeki yolcular panikliyor ve bir karmaşa yaşanıyor. Biber gazından etkilenen yolcular otobüsü derhal boşaltıyor olay yerinden uzaklaşıyor. Gaz fişeğinin girdiği otobüste bulunan bir kadın, çocuğunu kaybettiğini söyleyerek ‘Oğlumu bulun bana’ diye feryat ederken kadını, polis ekipleri teselli etmeye çalışıyor. Otobüste bulunan başka bir yolcu durumu şöyle anlatıyor “Göstericiler aşağı doğru iniyordu. Bu sırada polis gruba gaz fişeği attı. Atılan gaz fişeği camı kırıp içeri girdi. Bir süre otobüsten dışarı çıkamadık” (22/02/2014-Radikal)
Farkındaysanız sokaklarda yaşanan gösterilerde yaralanan, kalıcı hasarlar alan ve ölen insanlarımızdan, çocuklarımızdan bahsetmedim bile…
Bahsettiklerim, insanların gündelik rutin hayatlarını yaşarken maruz kaldıkları tehlikeler…
Bir ‘gaz fişeği’ girdi son zamanlarda hayatımıza ve onunla yaşamaya çalışan, onunla yaşamaya alışan bir millet de olduk sonunda. Birçok şeye alıştığımız gibi yavaş yavaş ona da alışır olduk… Hele bu gaz fişeğiyle yaralanan insanları, öldürülen gençleri düşününce insan hayatının ne kadar ucuz olduğunu ve buna alıştığımızı da fark ettim. Zira yaşanan bu kadar olaya karşın, ölen ya da yaralanan insanları bu hale getirenler, bırakın ceza almayı tespit edilemedi bile. Oysa Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) 2011’de gelir eşitsizliğine karşı düzenlenen eylemlerde polisin attığı gaz fişeği ile kafasından yaralanan Scott Olsen’e 4,5 milyon dolar tazminat ödenmesine karar verildiğine dair bir haberi iki gün önce okuduk basından. (http://www.huffingtonpost.com)
26 yaşındaki Olsen’in, gaz fişeğinin kafasına gelmesi nedeniyle kafatası çatlamış ve beyninde “geri döndürülemez” zarar oluşmuştu. Oluşan zarar geri döndürülemese de en azından suçlular cezalandırılmış. Amerika’da bir kişinin maruz kaldığı bu kötü durum için verdiği mücadele karşısında şapka çıkartırken; bizde onlarca kişi zarar gördüğü ve hatta ölüm sebebi bu gaz fişekleri olan gençler, çocuklar var olduğu halde, gözle görülür bir adalet mekanizması olmaması ne kadar esef verici bir tablo. Hatta evinizde otururken, yolda yürürken, toplu taşıt araçlarında ya da kendi aracınızda seyahat ederken bile insanın kendisini güvende hissetmemesi demokrasi ile yönetilen, barış ortamında yaşanan bir ülkede, insana bundan daha kötü hissettirmez sanırım.
Kendimizi güvende hissetmemizi sağlayacak görevlilerin, aldıkları eğitime rağmen, göz göre göre kendi halkına bu şekilde zarar vermesi ise gerçekten kabul edilemeyecek bir durum. Savaş ortamında değiliz, olağan üstü hal ilan edilmiş değil, ülkemizde yabancı-düşman güçler dolaşmıyor!… Peki o zaman bu neyin kavgası, kimin kavgası bu?… Neden dün kol kola yürüyen iki arkadaş, bu gün “sen” “ben” oldu?…
Kendi kendimizle savaştığımızın farkında mıyız? Ben asıl, içte biz böyle kendimizle uğraşırken; bizim ilerlememizi istemeyen, dost görünüşlü düşman güçlerin geleceğe dair planlarını yapıyor olmalarından korkuyorum…
Ne olur biri, bu yaşananların bir rüya olduğunu söylesin ve eğer öyleyse;
Biri bizi uyandırsın lütfen!…