CAHİL
“Belli bir konuda yeterli bilgisi olmayan.” (TDK)
Türk Dil Kurumunun Güncel Sözlüğünde “Cahil” “kelimesi bu şekilde tanımlanıyor.
Bu tanıma bakarsak etrafımızda yüzlerce, teşbihte hata olmayacağını düşünürsek binlerce hatta hatta on binlerce cahil var diye düşünmeden geçemiyorum. Zira yeterli bilgi sahibi olmak için çabalayan çok az insan var etrafımızda. Genellikle hazır bilgiyi tüketip bilgi kirliliği oluşturuyoruz çünkü. Sosyal medyada ucundan yakaladığı bir bilgiyi, eskiden oynadığımız kulaktan kulağa oyununda olduğu gibi birbirine aktaran, aktarırken çarpıtan, sonra da bambaşka bir sonuca ulaşan sosyo cahiller sürüsünün birer mensubuna dönüşüyoruz gün geçtikçe.
Bu sebeple, kulaktan dolma bir kültürün, kulaktan dolma bir dinin ve kulaktan dolma bilgilerin sancıları ile kıvranan bir millet olmanın acısını çektiğimizi ama modern zamanlar diye nitelendirdiğimiz bir tarih sürecinden geçtiğimizi düşünüyorum.
Çünkü büyük bir çoğunluğumuz “zamanı olmadığı” gerekçesiyle okumuyor. Oysa saçma sapan televizyon programları için zaman buluyoruz. Ya da AVM’lerde hiç işimiz olmadığı, ihtiyacımız bulunmadığı halde insan sürüleri halinde dolaşıyor ve acımasızca zaman ve para sarfiyatında bulunabiliyoruz. Büyük şehirlerde saatlerce toplu taşıma araçlarında boş boş oturuyor hatta birbirimizin üstündeki başındaki kıyafetini beğenmediğimiz ya da bize yan baktığını düşündüğümüz insanları gözetleyerek insani olmayan birçok davranışta bulunabiliyoruz. Deniz kenarlarında havuz başlarında gözlüklerimizin altından insanları süzmek için bakacak vakit buluyoruz ama kitap okuyacak zaman bulamıyoruz nedense.
Bu saydıklarım yalnızca ilk aklıma gelenler. Daha nice zamanımız var, gereksiz işlere harcadığımız ama okumak için zaman bulamadığımız.
Çağımızın hastalığına maruz kalan, sosyal medyada okuduğu bilgiyi kendisine mal edip akıllı olduğunu ispatlamaya çalışmak için konuşan, cahil insanlar; bu halleri ile temeli olmayan boş binalar gibi sakil durduklarının bile farkında değiller, yazık! Ama olsun bizde bir atasözü var “ Körler sağırlar birbirini ağırlar.” diye. Muhatap oldukları insanların birçoğu da aynı durumda olduğu için bu sakilliği onlar da fark etmiyor zaten.
Yani –sözüm meclisten dışarı– toplu cahiller sürüsüne dönüştüğümüzün en bariz örnekleri bunlar. İşin en acısı da neredeyse herkesin üniversite mezunu olduğu diplomalı cahillerin sayısının da her geçen gün artması. Hasbelkader okuyup mezun olan vasıfsız diplomalılar. Verileni ezberleyip geçenler. Düşünme becerisine sahip olamayan “düşüncesizler”… Bunlar daha da tehlikeli. Çünkü çoğu okuyor ama anlamıyor. Okuduğunu sentezleyemiyor, yorumlayamıyor… Sonra da üniversiteden mezun oluyor. (Her nasıl oluyorsa!)
Çünkü aslında düşünemiyor!… Peki, biz ne yapıyoruz? Felsefe derslerini neredeyse kaldırmak üzereyiz. Bu tarz çalışma yapacak yetkinlikteki eğitimcilerimize pazarda limon sattırmaktayız. Oysa matematik problemlerini çözmeyi, dilbilgisi kurallarını öğretmeyi ilkokullarda vermek yerine en önce düşünmeyi, araştırmayı, doğruya ulaşmayı, ahlak kurallarını ve tabii okumayı ihtiyaç hissedecek boyutta alışkanlık haline getirmeyi öğretsek, sevdirsek daha sonraki yıllarda bunları destekleyecek derslerle birlikte fizik, kimya, matematik öğretmeye kalkışsak inanın daha başarılı oluruz. Daha az okumuş cahillerimiz olur. Daha az magandamız belki daha az sapığımız, hırsızımız (üretime dâhil olacakları için), katilimiz, daha az işsizimiz, refah seviyesi düşük daha az insanımız olur.
Ve tabii daha mutlu insanlar oluruz!