CELLATLAR
Nefesleri ölüm kokan adamlar dolaşıyor sokaklarda…
Yaşadığı günden beslenmeyen, karanlık çağların cellatları, ellerini kollarını sallayarak geziyorlar…
Çığlıklarını yüreklerimizin derinlerinde ürpererek işittiğimiz, suçsuz günahsız savunmasız bedenlerin kan emicisi caniler, maskelerinin ardında bizden biriymişçesine dolaşırken etrafımızda, sinsice sızıyorlar aramıza…
Duygudan arınmış şiddetin, Orta Çağ’dan kalma hasta zihniyetlerin giderek arttığı toplumumuzda ölümden beslenen hayatların var olduğunu görmek yüreklerimize onulmaz yaralar açarken bu gidişe “dur” diyememenin zayıflığı karşısında hayata tutunmaya çalışan insan güruhuna dönüşmenin acziyetiyle kıvrandığımızı görmenin tarifi yok, ifadesi yok, anlamı yok…
Cellatlarımızla birlikte aynı havayı soluyarak aynı oksijenden hayat buluyor olmaktan tiksiniyorum. Böyle insanlık dışı varlıklarla bilmeyerek istemeyerek de olsa temas etmek tıpkı Roma İmparatorluğunda yaşayan insanlar da olduğu gibi onursuz hissettiriyor…
Roma İmparatorluğu’nun tümünde cellâtlar onursuz, hiçbir hakka sahip olmayan ve adeta dokunulmaz insanlar sayılıyormuş.
Romalı politikacı ve tarihçi Çiçero’nun yazdıklarına göre; Cellatlar, şehir dışında oturmak kente geldiklerini küçük bir çanla o şehrin onurlu insanlarına duyurmak zorundaymışlar. Çünkü cellât farkında olmadan küçücük bir dokunuş bile olsa eğer bir kişiye temas ederse, o kişinin onuru zedelenirmiş…. Eğer çevrelerinde bir cellât varsa Roma vatandaşlarının çoğu ona onursuz, namussuz olduğunu hissettirirmiş .
Osmanlı’da 15. yüzyılda kullanılmaya başlanan cellatlar, 16. yüzyılda Bostancı Ocağına bağlı bir ocak kurmuşlar. Genellikle Hırvat dönmeleri veya çingenelerden seçilen cellâtlar, padişahın özel koruması da olurlarmış. En önemlisi cellatların sağır ve dilsiz olması gerekirmiş zira mahkûmun son çığlıklarını duyup etkilenmemeleri ya da kurbanın yalvarmasıyla merhamete gelmemeleri olası bir insani tepkiyle infazın gerçekleştirilmemesi endişesi varmış.
Olası bir insani tepki diyorum…
Bu dönemleri düşündüğümde ne kadar onursuz ve insaniyetten uzak yaşadığımızı bir kez daha fark ederek tüylerim diken diken oluyor…
6 Yaşında bir çocuk…
Dünyadan, acımasız insanlardan, kötülükten, yalan dolandan, kin ve nefretten, intikamdan haberi bile olmayan, bu kelimelerin belki de ne anlama geldiğini bile bilmeyen bir çocuk…
İnsan ama insan gibi insan; Allah’ın yarattığı bir canlıya -sineğe bile- zarar verdiğinde üzülen, üzülmesi gereken insan, böyle bir şey yapamaz…
İnsan, böyle bir çocuğa nasıl kıyabilir?…
Bu nasıl bir vahşettir?…
Bıçaklamak, boğmak ve yakmak!?…
Üstelik bir de öldürdüğü çocuğu aramaya gidecek kadar soğukkanlı bir canavar olabilmek…
Bu nasıl bir ruh halidir?…
Aklın, mantığın kabullenmediği, akıllara zarar bir durum… O anneyi, babayı ve kardeşleri tahayyül edemiyorum… Allah hiçbir ana babaya böyle bir acı yaşatmasın!…
Bugün hiçbir şey olmamış gibi hareket edebilen onursuz cellatlar aramızda ellerini kollarını sallayıp gezebilirken; eski tarihlerde işi cellatlık olanların bile insafa gelmesinden endişe duyularak sağır ve dilsizlerin cellat olarak seçilmesi…
Orta Çağ’da cellatların insanlara temas etmesinin onursuzluk sayılması…
Ve bugün geldiğimiz durum!?…
Tüm bunları düşündüğümde tarih derslerinde karanlık çağ olarak dinlediğimiz Orta Çağ’da bile insanların bizden daha onurlu yaşıyor olduğu kanısına varıyorum. Bu acı tablo, yaşadığımız dünyanın soğuk ve ürkütücü yüzünü gözler önüne sererken bugün insanlığımızdan utanıyoruz. Beş buçuk yaşında bir yavruyu bıçaklayarak diri diri yakarken onun çığlıklarını işitip insafa gelmeyen bu ve bunun gibi cani ruhlu insanların bir an önce toplumumuzdan, bilemiyorum nasıl ama seçilerek tecrit edilmesi gerek…
Ve oturup düşünülmesi gereken en büyük husus da bu hasta ruhlu insanların sayısının neden bu kadar arttığı?… Nedir insanları bu hale getiren, canileştiren sebep?… Biz neden böyle bir toplum olduk ve bu gidişat nereye doğru?…
Bir an önce topluma sirayet eden bu hastalığın sebebi teşhis edilip tedavi edilmesi gerek. Yoksa sonumuzu düşünmek bile istemiyorum.
Toplumun acilen, tepeden tırnağa ruh ve beden sağlığı açısından değerlendirilmesi gerek sanırım…
Son söz Che Guevara’dan :
“Aynı evrende yaşamamalı cellatlar ve çocuklar; Ya ölmeli cellatlar ya hiç doğmamalı çocuklar.”