DEVLET ve TİYATRO
Atatürk,Türkiye Cumhuriyetinin ilk yıllarında bir taraftan inkılapları gerçekleştirmeye, bir taraftan da birçok sorunun üstesinden gelmeye çalışırken; sanata, edebiyata ve özellikle tiyatroya oldukça önem vermişti. Öyle ki o yıllarda açık yüreklilikle tiyatro ile ilgili önemli adımların atılacağı hususunda, sanatçılara güvence bile vermişti.
1930’da, Darülbedayi sanatçılarının Ankara’da verdikleri temsilden sonra, Atatürk onları kabul etmiş ve söylediği sözlerle konuya verdiği ehemmiyeti herkese duyurmuştu: “Efendiler… Hepiniz mebus olabilirsiniz… Vekil olabilirsiniz… Hatta Reisicumhur olabilirsiniz… Fakat sanatkâr olamazsınız… Hayatlarını büyük bir sanata vakfeden bu çocukları sevelim.” Gerçekten de bu sözler hala yalnızca tiyatrocular için değil; tüm sanatçılar için onur verici, taltif edici ve üretkenlik adına önemli bir güç mahiyetindedir.
O günden bu güne Türk tiyatrosu gerçekten çok başarılı çalışmalar yapmış gerek belediyelerimizin gerek devletimizin gerekse kişilerin özel katkılarıyla tiyatro sanatı, yeterince ilgi ve destek göremese de, gelişmiştir.
Ancak sizlerde takdir edersiniz ki Türk tiyatrosu, bunca yıllık alt yapısına rağmen şu anda hak ettiği yerde değil. Bilmem Devlet Tiyatrolarında her sene onlarca oyun oynandığını ve bu oyunların bir çoğunda yer bulmanın bile çok zor olduğunun farkında mısınız?
Bu gerçekten çok güzel, çok sevindirici ve istenilen bir tablo… Demek ki insanlarımız hala tiyatroya önem veriyor, ilgi duyuyor. Ancak tartışmasız, bu ilgide Devlet Tiyatrolarının erişilebilir uygun fiyatlarla halka bilet satmasının da önemli bir katkısı olduğu söylenebilir.
Profesyonel kişilerin ellerinde şekillenip vücut bulan böylesi kaliteli oyunları sadece 10 TL.’ ye izleyebilmek, devletin vatandaşına kültürel anlamda sunduğu çok büyük bir hizmettir. Hatta öğrencilerin 6 TL ve yaşlı, engelli vatandaşların ücretsiz izledikleri düşünülürse…
Bu nedenle Devlet Tiyatrolarının kapatılması demek, belli gelir düzeyinin altındaki vatandaşların tiyatro izlememesi, böyle önemli bir kültürel faaliyetten mahrum kalması demektir. Özel tiyatroların malum, yüksek olan fiyatları nedeniyle zaten yeterince izleyici bulamaması ve bu durumdan hep mustarip olması bunun en güzel örneği değil midir?
Düşünüldüğünde orta gelirli bir aile reisinin eşini, çocuklarını özel tiyatroya götürmesi için maaşının en az yarısını gözden çıkarması gerekir. Bu durum, zaten bu kadar para veremeyecek olan insanlarımıza televizyon ve bilgisayar bağımlılıklarını sürdürmeleri konusunda daha en baştan açık çek sunmak demektir. Böylece vasıfsız, sokak ağzı, kara mizah yapan birçok sinema filmi ve dizi prim yapacak zaten kültür seviyesi çok yüksek olmayan halkımız seçmeden, önlerine ne gelirse izledikleri programlara mahkum edilmiş olacaktır.
Avrupa’da şehir merkezlerinin en güzel noktalarında çoğunlukla tarihi mimarisiyle hizmet sunan tiyatro, opera, bale gösterilerinin yapıldığı salonlarda halk ve bürokratlar iç içe sahnelenen muhteşem gösterileri izlerken; bizde de var olan bu imkanın insanlarımızın elinden alınmaması, kültür ve sanatın desteklenmesi, toplumumuzun kültürel yükselişine yardımcı olunması açısından çok önemlidir. Bazıları için çok basit bir ayrıntı olarak görülen bu tür faaliyetlere, ülkemiz insanının özellikle çok ihtiyacı vardır.
Batı ülkelerinde insanların birbirlerine saygılı olması, sosyal olaylara duyarlı olması, kavga ve şiddetten uzak kalmalarının en büyük caydırıcısı olan kültür ve spor faaliyetlerinin desteklenmesi ve gençlerin erken yaşlarda bu tür faaliyetlere yönlendirilmesi olduğu düşünülürse; bizde tek alternatifleri futbol olan gençlerin, zengin bir yelpazede bilinçli yönlendirilmeleriyle, daha eğitimli, kültürlü bir toplumun oluşması noktasında tiyatronun da diğer sanat kolları gibi çok önemli bir unsur olduğu anlaşılacaktır.
İşte bu sebeplerden tiyatro ve tiyatro sanatçılarımız mutlaka desteklenmeli, var olan imkanlarının kısıtlanması yerine iyileştirilmesi yolu açılmalıdır.