DÜŞEN HER DAMLANIN VERDİĞİ SERİNLİK…
Aldırma, yürü, akıl pusulan, inanç sermayen, sevgi yakıtın,
Ahlak karakterin, merhamet sıfatın, onur adın olsun.
Doğru yol insanların çoğunun gittiği yol değildir,
Düşünen, gerçek akıl ve yürek sahiplerinin yoludur.
“Haritayı Saklayabileceğin En Güvenilir Yer Yüreğindir.”
HALİL CİBRAN
Şair, ressam ve yazar Halil Cibran’ın bu güzel dizelerinde, içinde bulunmamız gereken haritanın sınırlarını ve bu haritada yer alabilmek için ihtiyaç duyduğumuz emeğin muhteviyatını muhteşem çizdiğini düşünerek bu dizelerle başlamak istedim. Şiirin tamamını okumanızı tavsiye ederim.
Alın teri ile ıslatmadığımız hiçbir iş, düşen tek bir damlanın verdiği serinlik kadar haz vermez bize. İşçi; emek veren, alın teri dökendir. Hiç kimsenin önünde eğilmeyen, boyun bükmeyen, ekmeğini taştan çıkaran, bir lokma için emek harcayan, rızkını Allah’tan bilendir.
Toplumların gelişmesi ve buna bağlı değişmesinde, teknolojinin hayatımıza girmesinde, sanayinin büyümesinde, ekonomik kalkınmada (…) yani yaşamın her alanında emek işçilerinin alın teri, el emeği, göz nuru yok mudur?
Bizim en büyük eksiğimiz, emeğin kutsal bir değer olduğunu bilmiyor olmamızla alakalı olsa gerek. Peygamberimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) “En hayırlı ve tatlı kazanç, insanın el emeği, göz nuru, alın teri ile kazandığı rızıktır.” derken şüphesiz emeğin ve alın terinin değerini vurgulamıştır. İnsanlık için, toplum için emek harcanması gerektiği fikri, yüreklerimize ve zihinlerimize yerleşmedikçe geleceğimizden endişe duyarım.
Aydınlık, mutlu bir gelecek hayal ediyorsak eğer, emek vermeden, taşın taş üstüne koyamayacağımızı bilmeliyiz. Bu nedenle; emeğin bedelinin ağır olduğu, bunun hakkıyla ödenmesinin gereği fikri, tüm ülke bireylerinin beyinlerine kazınmalıdır.
Yurt dışında yaşadığım yıllarda el emeğine ve emekçiye verilen değerin ne kadar büyük olduğuna tanıklık ettim uzunca bir süre. Her işçi haftada iki gün (Sadece hangi gün olduğu değişebiliyor) tatil yapmak zorunda. Pazar günleri bütün iş yerleri kapalı. Çalışanların da insan oldukları ve tatile ihtiyaç duydukları düşünüldüğü için. Gördüm ki, Avrupa’da birçok insan, evindeki tamiratı kendi yapabilecek yetkinlikte olmaya çabalıyor hep. Zira bozulan parçanın değeri ustaya ödeyeceğiniz paranın yanında tabiri caizse ‘devede kulak’ kalıyor.
Hatta oraya yerleştiğimiz ilk yıl yaşadığımız somut bir örnekle durumu açıklayayım. Bir gün kullandığımız aracın kornasının sesinin çıkmadığını tesadüfen(!) fark ettik. (Konuyla alakası olmamakla birlikte ‘tesadüfen’ ibaresini bilerek kullandığımı belirtmek isterim. Zira acil durumlar hariç korna sesini neredeyse hiç duymadığınız, aracınızın kornasına temas etmediğiniz günler ve haftalar geçirdiğiniz bir ülkeden bahsediyorum.) Evet, acil bir durumdu ve kornaya dokunduğumuzda çalmadığını fark ettik. Önemli bir eksiklikti.
Hemen aracı servisine götürdük. Usta, aracı ön incelemeye aldı ve dedi ki, 5 Euro değerindeki bir parçayı değiştirmeleri gerekiyormuş. “Tamam, değiştirin lütfen.” dedik. Oturduk, biz kahvemizi içerken gerekli işlemler yapıldı. İlgili görevli yaklaşık yarım saat sonra, bir elinde arabanın anahtarı diğer elinde faturayla geldi. Gerekli parça değiştirildi. Buyurun faturanız dediğinde, faturanın üzerinde yazan “105 Euro” bedele şaşkınlıkla bakıyorduk. 100 Euro’nun karşısında İŞÇİLİK BEDELİ yazıyordu.
İşçiye ve emeğe verilen değeri anlatmak için sanırım başka söze gerek yok!…
Dayanışmanın, iyiliğin, birliğin ve güzelliğin birleştiği bu günde, alın terlerini ekmeklerine katık eden işçi kardeşlerimizi kutluyor, emeğin değerinin ve kutsiyetinin bilinci ile saygı ve sevgilerimi sunuyorum.