EĞİTİM ŞART!

Sanmayın ki eğitim sadece okulla ilgili bir kavramdır!

Eğitim, okullar açıldığı zaman “Eğitim-Öğretim Yılı” olarak kullandığımız sıradan bir kelimeymiş gibi görünebilir size ama aslında hiç de öyle değil!

Öğretim, okuduğunuz okullarla sınırlı bir eylem ama eğitim başka! Zira eğitim, beşikten, mezara kadardır. Tabii öyle olabildiği sürece! Zira beşikten dediğimiz zaman işin içerisine ilk aileler girer ki, gerçekten bir bireyin yetişmesinde aile çok önemlidir. Reşit olduktan sonra da top, bireye geçer, sorumluluk kişinin kendisindedir artık.

Düşünsenize, ilk konuştuğunuz kelimeler ve o kelimeleri telaffuz şekliniz tamamen ailenizdeki bireyler gibi. Eğer aileniz aksanlı konuşuyorsa siz de öyle konuşmaya başlıyorsunuz, eğer aileniz “İstanbul ağzı” dediğimiz en doğru Türkçeyi konuşuyorsa siz de, daha doğuştan mükemmel bir dil becerisiyle hayata başlıyorsunuz.

Anneniz ya da babanızdan biri sizinle doğduğunuz andan itibaren bir dil, diğeri başka bir dille konuşuyorsa, yaşayarak öğrendiğiniz iki ayrı dille, hayata bir adım önde başlıyorsunuz.

Anneniz ve babanız kibar insanlarsa siz de gayet kibar bir insan olmayı öğrenerek büyüyorsunuz. Ailenizdeki bireyler kaba ve görgüsüz insanlarsa sizin de hamurunuza kabalık ve görgüsüzlük mayası çalınıyor doğduğunuz anda.

Ebeveynleriniz, eğitimli, bilgili insanlarsa sizi de hayata öyle hazırlayarak büyütüyorlar. Sinema, tiyatro, çocuklarla ilgili türlü aktivitelere götürüyorlar ve küçük yaşlardan itibaren hayatın, kültür ve sanat, spor aktivitelerinin içinde harmanlanarak büyüyorsunuz.

Ama eğitimli, donanımlı, ilgili bir aileniz yoksa biraz büyüdüğünüzde mahalle arasında sokak ağzını öğrendiğiniz, belki akran zorbalığına ve benzeri zorluklara bilmeden maruz kaldığınız bir ortamda da büyüyebiliyorsunuz.

Görüyor musunuz, öğrenmeye en açık olduğunuz, ne verilirse öğrendiğiniz bir dönem dediğimiz 0-5 yaş aralığında aldığınız eğitimin önemini? Okul yok, ders yok, müfredat yok!

Aileler sanıyor ki her şey okulda öğretilir. Hayır, eğitimin temeli evde, aileler tarafından atılır ve onlar çocuklarını nasıl şekillendirmişlerse çocuğun eğitim-öğretim hayatı büyük bir olasılıkla öyle, o yönde devam eder.

Ama bazı ebeveynler, evde zaman ayırıp eğitemedikleri biricik çocuklarını okula gönderdiklerinde, öğretmenlerden mucize bekliyorlar. Hatta okul çağı gelen çocuğunu (bu mucizeyi gerçekleştirsin diye) iyi bir okula (öğretmene) verebilmek için kapı kapı geziyorlar. Onlar iyi bir öğretmen ararken öğretmenler de en azından temel görgü kurallarını ve temel becerileri öğrenmiş öğrenciler bekliyor, bunu hiç düşünmüyorlar.

Elbette okulda öğrenciler kazanılabilir, eğitilebilir ve davranışları olumlu yönde değiştirilebilir ama unutmayın evde atılan maya yine de hamurunda kalır o bireyin!

Tabii ki durum hep böyledir deyip sınırlamak istemem, öğrenmeye açık çocuklar okulda ailelerinden alamadıkları bu temel eğitimi kısa sürede öğretmenlerinden, bulundukları yeni çevrelerden alıp kendilerini açabilir hatta aşabilir. Ama birçoğu da etraflarına aileleri tarafından örülen bu duvarı kırıp hayat boyu eğitilebilir duruma geçmeyi başaramaya dabilir.

Otuz yılı aşkın bir süredir yurt içinde ve yurt dışında ilkokul, ortaokul ve lise düzeyindeki öğrencilerde de ailenin ne kadar önemli olduğunu çok iyi gözlemlemiş bir eğitimci olarak; Avrupa ve Türkiye’yi karşılaştırdığımda, okullarımız ve müfredatımız arasında ne kadar çok farklılıklar olduğuna pek çok kez tanık oldum ve olmaya da devam ediyorum. Özellikle eğitim konusunda!

Öğretimde ilkokullarda daha iyi durumdayız gibi görünse de aslında öyle değil. Evet, bizde belki birinci sınıfın ikinci döneminde okuma yazmayı hemen hemen her çocuk öğrenmiş oluyor. Oysa Avrupa’da ilkokul ikinci sınıftaki bir çocuk henüz doğru düzgün okuyamayabiliyor. İlk başlarda bu durumu çok yadırgıyordum. Sonra başlangıcın değil, sonucun önemli olduğunu fark ettim. Zira PISA – Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programının yapmış olduğu araştırmalarda -Avrupa’daki öğrencilerden daha önce okuma yazmayı öğrenen çocuklarımızın- okuduğunu anlama becerilerini geliştiremediğini ve Avrupa’daki birçok öğrencinin gerisinde kaldığını gördüm. Bu durum beni hem üzdü hem düşündürdü.

Sonra fark ettim ki Avrupa’da öğrencilerin birinci ve ikinci sınıflarda eğitimine, öğretimden daha çok zaman ayırılıyor. Çocuklara okumayı öğretmeden önce, okumanın önemini kavratmaya çalışıyorlar, okumayı öğretmeden önce bir konu hakkında saygı çerçevesinde, belirli kurallar dâhilinde söz alıp konuşabilmeyi, karşısındakini can kulağı ile dinlemeyi öğretiyorlar. Dinledikleri hakkında fikir yürütmeyi öğreniyor öğrenciler. Doğru ya da yanlış, özgürce düşüncelerini, duygularını ifade edebilmeyi öğreniyorlar. Bunları öncelikli öğrenirken ufak ufak küçük dozlarda harfleri sayıları öğrenmeye başlıyorlar. Hiç acele etmeden, yavaş yavaş, kavrayarak!

Ve tabii Avrupa’daki öğrencilerde de, ilgili ailelerin çocukları ile ilgisiz ailelerin çocukları çok net gözlemlenebiliyor. İyi bir ailede eğitim alarak (bizim aile terbiyesi dediğimiz şey!) büyüyerek okula gelen çocuklar her yerde fark ediliyor.

Bir de günümüzün en büyük sorunu olan mülteci ailelerin çocukları. Bu konu, Avrupa’da da endişe verici boyutta sorun teşkil ediyor. Ama onları eğitip, yetiştirip hayata kazandırmak için de çok büyük emek ve çaba sarf ediliyor. Deprem, savaş vb. felaketleri yaşayan çocukların daha büyük bir ihtimamla hayata hazırlanması gerekiyor çünkü.

Tüm bunları düşününce eğitim ve öğretim arasındaki farkları anlamak ve hayatımızdaki yerini, değerini kavramak zor olmuyor sanırım. Şüphesiz ki, iyi bir eğitim; iyi bir öğretimi ve iyi ahlaklı, liyakatli insanları da beraberinde getiriyor!

Oysa eğitimsiz kalmış insanlar, zamanla sorunlu toplumların oluşmasına neden oluyor. Böyle toplumlardan oluşan uluslar, başarısız olmaya, sömürülmeye, güdülmeye,  varlıklarına zede almaya ve hatta beka sorunu bile yaşamaya mahkûm kalabiliyorlar. Böyle bir ulus olmamak için:

İyi bir “eğitim” şart!

Kalın sağlıcakla…

Paylaşın herkes okusun ;

Bir cevap yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir