EVLİ, MUTLU, ÇOCUKLU MU?…
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), “İl Düzeyinde Yaşam Memnuniyeti, 2013” araştırması sonuçlarını hafta başı açıkladı. Buna göre % 77,7 ‘si mutlu olan insanların yaşadığı ilimiz Sinop olarak belirlendi. Mutlu olan insanların çoğunluğunun da evli olduğu tespit edilmiş. Yani şarkıda olduğu gibi “Evli, mutlu, çocuklu…”
Muhteşem bir doğası olduğunu bildiğim Sinop’un yaşanası bir yer olduğunu tahayyül etmek çok zor olmadı benim için. Lakin yine de özellikle nükleer santral konusu yüzünden hayli zorlu günler geçiren Sinop halkının bu yaşadıklarına rağmen bu kadar mutlu olması meraklandırdı beni. Küçük bir araştırma yaptım ve insanların hala gergin olduklarını okudum, çıkan sonuca daha çok şaşırdım. Demek ki benim tepkilerine tanık olduğum, mutlu olmayan 22.3’lük kesim!…
Ya da Sinop’un temiz havasını soluyup, muhteşem doğasını yaşayan, tarihi mitolojik dokusunda yolculuk yapan, yarımadanın iki yanını kucaklayan Karadeniz’in serin sularıyla yıkanan insanlar, şu ana kadar yaşadıklarını değerlendirmiş olsalar gerek.
Zira mutlu Sinop’la ilgili sanal âlem sayfalarında dolaştığımda karşılaştıklarıma bakarsam pek o kadar da durumundan hoşnut görünmüyor Sinop halkı.
“Çernobil faciasının yıl dönümünde Nükleer Santrallere #SINOP’ta HAYIR diyelim!” etkinliği çerçevesinde; özellikle geleceklerinden endişe duyan gençleri ve de çocuklarının geleceklerine kaygıyla bakan yetişkinleri büyük bir hazırlık telaşı sarmış…
Türkiye’nin %35’ini doyuran BALIKÇILIĞI, dinmek bilmeyen deli RÜZGÂRI, ENDEMİK bitkileri, 150’den fazla KUŞ TÜRÜ, beş bin senelik TARİHİYLE, MİTOLOJİSİYLE… sahip olduğu her şey ile 26 Nisan’da SİNOP NÜKLEERE HAYIR demeye hazırlanıyor! Düzenlenen bu organizasyona Türkiye’nin çeşitli illerinden destek amaçlı doğa dostu insanların da katılacağını okudum.
Bu etkinliğin, günümüz moda yaklaşımıyla siyasi bir kimliğe büründürülmesini engellemek için “Siyasi görüşünüz, hoşlandığınız ya da sevmediğiniz liderler farklı olabilir ama bu sizlerin en temel insani hassasiyetlerde aynı yerde bulunmanıza engel olamaz!” diyorlar.
Bundan 28 yıl önce yaşanan Çernobil faciasını hatırlayınca daha çok katılıyor, yürekten destek veriyorum Sinoplu vatandaşlarımızın haklı feryadına…
Çernobil faciası denilince, 1980’li yıllarda Sanayi Bakanı’nın yaptığı talihsiz açıklama ve içindeki demli çaya attığı şekeri, şıngır şıngır çay kaşığını cam bardağın çeperlerine çarparak karıştırdığı görüntü geliyor aklıma.
“Bu Karadeniz’de değil bir, 17 tane Çernobil’i eritseniz, ancak radyasyon burada etkili olabilir. İnsan vücudu radyasyonsuz yaşayamaz. Bunun azı faydalı, çoğu zararlıdır. Bir de çaydaki radyasyonun suya geçmemesi Allah’ın bir vergisi. Çok düşük oranda geçiyor” demişti.
Sonra, çayda radyasyon olmadığını kanıtlamak için, kameralar önünde bol demli bir bardak çay içmişti.
Ya sonra?!… Karadeniz’de, kanser hastalığı görülme oranı ve buna bağlı ölümler birkaç sene içinde gözle görülür oranda artmıştı… O dönemde Karadeniz’de yaşayan insanlar, hâlâ bu psikolojiyi üzerlerinden atabilmiş değil. Hâlâ kansere yakalanma korkusu hep içlerinde bir yerlerde saklı… Bunu bile bile nasıl Sinopluların bu feryatlarına duyarsız kalabilir insan?…
Üç yıl önce Fukuşima’da yaşanan nükleer felâketin etkileri belki de hâlâ devam ediyor. 11 Mart 2011‘ de Japonya’nın kuzeydoğusunda doğal bir afet olarak başlayan nükleer felâket ülke halkına büyük kayıplar verdirmişti. Coğrafi olarak ülkenin yüzde 20’sinin felâketten zarar gördüğü ve 520 bin civarında kişinin bölgeden tahliye edildiği Japonya’da ölü ve kayıp sayısının 30 bine yakın olduğu söylenmişti.
TEPCO (Tokyo Elektrik Enerjisi Şirketi) ve Japon hükümeti ise felâketin başından bu yana gerçekleri halka tam olarak yansıtmamıştı. Tıpkı Çernobil’de bize yapılanlar gibi… Bunlar, büyük medya kuruluşlarıyla birlikte, “afetin büyük yıkıcılığına rağmen” gerekli tüm çalışmaların yapıldığını, çevreye yayılan radyasyonun zararlı sınırların altında olduğunu tekrarlayıp durdular.
Ancak TEPCO ve Japon hükümeti durumu kurtarmak için ne kadar uğraşırsa uğraşsın felâketin boyutları her geçen gün daha da net biçimde ortaya çıktı. Dünyadaki başka pek çok şirketin de yaptığı gibi, teknolojinin ulaştığı düzeyin altını sürekli çizerek nükleer enerji tesislerinin yüzde yüz güvenli olduğu efsanesini yıllar içerisinde oluşturan TEPCO ve Japon hükümeti, felâketin her aşamasında puan kaybetti. Yeraltı sularını, denizi ve toprağı etkileyen, rüzgâr aracılığıyla da geniş bölgelere yayılan radyasyon nedeniyle, Uluslararası Atom Enerjisi Kurumunun deyimiyle Çernobil kazasından bu yana dünyanın gördüğü en büyük nükleer felâket yaşandı.
Dünya, yenilenebilir enerjinin peşinde koşarken bizim cennet vatanımızın güzide köşelerinde bu tür tehlikeli faaliyetlerin temellerinin atılıyor olması ve bunlar yapılırken doğaya, yeşile zarar verilmesi üzüntü verici bir gelişme. Hele bu risklerin yaşandığı bir ilde en mutlu insanların yaşıyor olması da pek manidar doğrusu !…