
EVRENE OLUMLU MESAJ GÖNDERMEK Mİ?
Aynaya bakın ve deyin ki : “Ben başarılı olacağım, ben mükemmelim, ben çok iyiyim, ben muhteşemim…”
“Gözlerinizi kapatın ve kendinizi istediğiniz şekilde, olmak istediğiniz yerde hayal edin… Evren, sesinizi duyacaktır, siz yeter ki isteyin, istemesini bilin!”
“Evrene hep olumlu mesajlar gönderin…”
Haydi, hep birlikte…
Şu an gözlerimi kapattım ve sokaktaki her üç kişiden ikisinin istediğini söylüyorum. (Belki birileri de sağlık isteyebilir, vs.) Antenlerim, pardon algılarımı açtım, kendimi arındırdım, pozitif enerjiyle yüklendim, tüm kalbimle evrene sesleniyorum:
“Evrenciğim, bana şan, şöhret, bol para ve başarı ver!…”
…
Günlerce, aylarca, sabah kalk ve tüm arınmışlığınla iste!
N’oldu? Neden hâlâ ünlü ve zengin değiliz?
Keşke her şey bu kadar basit olsa!
Kusura bakmayın ama böyle telkinlerde bulunan kişisel gelişimcilere, yaşam koçlarına ya da her kim olursa, onların bu tarz söylemlerine, safsatalarına inanmıyorum. Bugün çevremiz, elinizi sallasanız kendi işinden sıkılıp ikinci iş olarak yaşam koçu ya da kişisel gelişimci olmayı seçen insanlarla doldu . Kitaplar, yazıyorlar, seanslar düzenliyorlar…
Boş işler gibi geliyor tüm bunlar bana. Kimse darılıp gücenmesin, ben realist bir insanım ve aklıma yatmayan şeyleri de eleştiririm. Kuşkusuz fikirlerime katılanlar olacağı kadar olmayanlar da çıkacaktır. Herkese saygım sonsuz, elbette neye inanmak istediğiniz sizin tercihiniz ama bana göre bunlar, günümüzde Amerikanvari “Başarılı nesiller yetiştirme ” adı altında, başarıyla zehirlenmiş kuşaklar oluşturma kaygısıyla yapılan beyin yıkamalardan ibaret şeyler.
Başarıyla zehirlenmiş kuşaklardan kastım; başarısızlığı ayıp, yasak, günah sayan insanlar. Oysa başarısızlıklarımız da, başarılarımız kadar hayatımızın en doğal parçasıdır. Bizler insanız ve her insan başarısızlıklar da yaşayabilir, yaşamalıdır da belki!
“Ben hayatımda hiç başarısız olmadım, ne yaptıysam hep başardım!” diyen insanlara kulak asmayın siz. Onlar ya yalan söylüyorlardır ya hayal dünyasında yaşıyorlardır ya da hiç başarılı olmamış liyakatsiz bir şekilde hak etmedikleri yerlere getirilmiş insanlardır.
Bence öncelikle kabul etmemiz gereken şey, aslında başarısızlıklarımızın bile bizi bir yerlere getirdiği gerçeği.
“Ben hayatımda hiç başarısız olmadım.” diyen insanlar kendini, sınırlarını hiç zorlamamış olan insanlardır çünkü başarısızlıklarımız potansiyel baskı altına girince cevhere dönüşür ve o cevher, ancak zorlandıkça mücevher olur. Hiçbir başarı, konfor alanında kendiliğinden oluşmaz.
Yani evrene olumlu mesaj gönderip, gözlerinizi kapatıp kendinizi bir yerlerde hayal edip amaca ulaşamazsınız. Sadece vakit kaybedersiniz!
Mesela Thomas Alva Edison, elektrik enerjisi üretimi, kitle iletişimi, ses kaydı, filmcilik gibi birçok alanda cihazlar geliştiren büyük mucit, oturup kendine telkinlerde bulunarak mı insanlığa bu büyük icatları bahşetmiştir? Kim bilir kaç kez başarısız denemesi olmuştur bu icatları gerçekleştirirken?
“Aman çocuklarımız zorluk görmesin, aman bizim yaşadığımız zorlukları yaşamasınlar” diye çocuk yetiştirmek, onlara yapacağımız en büyük kötülüktür. Zorluk görmeden, mücadele etmeden, amaca ulaşmak mümkün değildir. Emek harcamadan başarı, kimsenin önüne hiçbir şekilde altın tepside sunulmaz. O halde başarılı olmak için ne lazım?
Birincisi: Yapabileceğiniz, eğilimli olduğunuz işlerden birini tercih etmek lazım.
“Ya herkes yapıyor, sen de yaparsın.” ,”Yapanların senden fazla nesi var?” gibi yaklaşımları hiç mantıklı bulmamışımdır. Ya da “Açılmamış kanatların gücü bilinmez, sen hep yeni ufuklara yelken aç…”
Evet, bu tarz söylemleri duymak belki bize kendimizi anlık iyi hissettirebilir ama bunların bize hiçbir faydası yok. Üstelik en tehlikeli yalan, içine doğru karışmış yalandır ve yalan ne kadar büyükse de inanan o kadar çok olur. O sebeple bilinçli bir şekilde, kendimizi kandırmadan, başarmak için, işe yeteneğimizin olduğu alanlara yönelerek başlamalıyız.
Matematiğe yeteneği olmayan bir kişiye, yok ille de mühendis olacaksın demek; kanatların yok ama çık Galata kulesine “Sen kendini at bir kere kuleden, aşağı bakma, hep yukarı bak, sen kanat çırpmaya çalıştıkça zaten uçarsın!” demek aynı şey kanaatimce.
İkincisi: Zorluklara ve zahmete katlanıp kararlılıkla, disiplinli bir şekilde hedefe ulaşmak için mücadele etmek.
Şunu unutmamak lazım, sahip oldukları şeyler için mücadele eden insanlar, sahip olduklarının kıymetini bilir ve enerjilerini hayata daha iyi kanalize ederler. Sahip oldukları şeyler için mücadele etmemiş insanlar, ellerindekileri de ziyan eder. O yüzden alın teri dökmenin önemi ve gerekliliği bilinciyle çocuklarımızı yetiştirmeliyiz.
Ve üçüncüsü: İnsanlarla ilişkilerimizi iyi tutmak.
İnsanlara komplimanlar yaparak, sürekli nezaketli olmak değil elbet kastım. Tabii nazik olmak güzel bir şey ama başarı için kast ettiğim, insanlara sorular sormak ve onları iyi dinlemektir, sonra dinlediklerini iyi sentezleyip anlatılanların içinden yeni sorular çıkartmaktır, kendimizi anlatmaktan çok, anlamaya çalışmaktır. Ama her anlatılanı olduğu gibi kabul etmek değil, zihin süzgecimizden geçirerek hayata aktarmaya çabalamak.
Günümüzde “başarılı olmak” zengin olmak, ünlü olmak, sosyal medyada çok takipçi kazanmak gibi basit ve zavallıca sınırlandırılmış dar bir çerçeveye sıkıştırılmış. Aman ha, sakın ola başarılarınızı, çocuklarınızın başarılarını bu çerçevede değerlendirmeyin.
Başarı, başarmak istediklerinize azami ölçüde ulaşmakla alakalıdır. Kendinize ve etrafınızda yaşayan insanlara azami ölçüde faydalı bir hayat sunarak mutlu ve başarılı olabilirsiniz. İşe hayal etmekle başlayın ama hayallerinize takılıp kalmayın. Aklın ve mantığın yolundan ilerleyin ve size anlatılan safsatalara hiç inanmayın!
Sağlıcakla kalın…

