FİKRİ FİRARDA
Fizyolojik olarak beynin, her zaman çalıştığını düşündüğümüzde, düşünmemek diye bir şey yoktur aslında. Düşüncenin tam tanımı hususunda uzlaşılamadığından belki de neyin düşünce olduğunu neyinse olmadığını söyleyemiyoruz.
Genel yargıya göre düşünmek “sorgulamak” la daha alakalıymış gibi görünse de sözcüğün içinde hapsolmuş gibiyiz aslında. O halde bir karar vermeliyiz ya nöronların her hareketi düşünmektir ya da düşünmek diye bir şey yoktur. Yalnızca ‘var olmak’ vardır.
Ben nöronların her hareketini anlamlandırmak isteyenlerdenim. Yani her an düşündüğümüzü kabul etmekten yanayım. Hal böyle olunca neyi, nasıl düşünüyorum ya da düşünüyoruz sorusuna götürüyor düşüncelerim beni.
Düşünmek, bitmeyen bir yolculuk hali gibidir. Nasıl ki insan yolculukta, bavuluna istediği eşyaları alır, istemediğini çıkarırsa işte, sürekli düşünme hali de böyle bir şeydir. Çıkacağın yolculukta hedefini belirlemezsen bitmeyen bir döngünün içinde oradan oraya savrulursun. Boş düşüncelerle koca bir ömrü tüketirsin; bir de bakmışsın ki ömrün sonbaharında, başladığın noktaya geri dönmüşsün. O halde; düşünmeyi de bilmek lazım bu hayatta.
5N 1K kuralı düşüncelerimiz için de geçerli olmalı. Neyi, ne zaman, ne kadar, niçin, nasıl ve kim için düşünmeliyiz?… Hani Özdemir Asaf :
“Düşünüyorum… Düşünmekte olduğum düşüncesi, düşüncelerime karışıyor… Bu felsefedir.
Düşünüyorum… Düşünmekte olduğum fikri, fikirlerime karışıyor… Bu ilimdir.
Düşünüyorum… Düşünmekte olduğum yaşantı, yaşantılarıma karışıyor… Bu sanattır.” demiş ya ne kadar güzel anlatmış. Ne kadar çok anlam yüklemiş düşüncelerimize.
Felsefe derslerinin, her zaman daha fazla okutulması gerektiğini savunmuşumdur. Düşünmeyi düşündürsün bizlere diye. Çünkü düşünmek, düşünebilmek bir felsefedir.
Düşüncelerin öğrencilere ezberletilmesinden ziyade düşündürülmesinden, anlamlandırılmasından yana olmuşumdur hep. Çünkü yeni fikirler, yeni buluşlar ancak farklı düşünebilen insanlar sayesinde var olmuştur. Bilimin temelidir düşünmek.
Ve farklı düşünceler, hayallere kavuştuğunda, o muhteşem vuslat anında, sanat çıkar ortaya.
Peki, biz bunlardan hangisini yapıyoruz, durup bir soralım kendimize.
Oscar Wilde “İnsanların çoğu, kendileri değil başkalarıdır; düşünceleri başkalarının düşünceleridir; yaşamları başkalarını taklittir ve tutkuları ise alıntılardır.” derken aslında tam da bizi tarif etmiş gibi geliyor bana. Çünkü bizler artık düşünmüyoruz. Bizim yerimize düşünen insanları taklitten öte geçemiyoruz. Klonlanarak seri üretime geçirilmiş, basit taklit ürünler gibiyiz…
Önümüze dayatılarak sürülmüş TV programlarından aldığımız sübliminal mesajlarla kodlanarak, zembereğinden kurulup sokağa salınmış oyuncak karakterler gibiyiz. Düşünmüyoruz!… Alıntılıyoruz, taklit ediyoruz!…
Yoksa yeryüzündeki insanların büyük bir çoğunluğunun fikri, firarda mı ne?!