HAZAN

Sizi bilmem ama ben severim hazan mevsimini…

Sıcağın turuncu yüzünü, sarı bakışını, hüzne çalan yanını seviyorum sanırım…

Rüzgârın, önüne kattığı kurumuş rengârenk yaprakların oluşturduğu tepecikleri, iç gıcıklayan uğultusunu… Kararan göğün, yağan yağmurun toprağa vuslatıyla yaydığı o rayihayı, kabaran hırçın dalgaların; denizdeki raksını, düşen yağmura kafa tutuşunu, şahlanışını seviyorum.

Güneşin nazlanışını, bulutların efelenişini izlerken, sıcacık bir fincan çayla ellerimi ısıtmayı, buharında hayaller kurmay seviyorum…

İnce bir ceketi sırtıma geçirip, adımladığım doğanın sesini dinlemeyi; sevdiğim bir müziğin notalarından dökülen ezgilerin eşliğinde bir parkta otururken hafif üşüyerek kitap okumayı ve yanında da sonbaharı solumayı seviyorum aslında.

365 günün skalasındaki sarıdan turuncuya, kızarıp bozaran rengin melankolisi belki de beni cezbeden. Mahmur bakışlı, gizemli duruşunu, titreyişini ama taviz vermeyişini; sıcağı ürkütmesini, soğuğa meyletmesini seviyorum sonbaharın…

Mevsim hazana dönmese; kestane kokusu gücenir, ıhlamurun hatırı kalırdı. Güneye kanat çırpan kuşlar mekânsız, takvim zamansız, aşklar duygusuz, âşıklar maşuk’suz, şarkılar huzursuz, yaz anlamsız, kış baharsız kalırdı…

Pencerenin açık kalan kanadından içeri süzülen çocuk sesleri, okullarda çalan zil seslerine evrilirken, renkli yaz düşlerinin, yetim kalan hayallerin yuvasına kavuştuğu bu mevsimde, gevrek bir simit çıtırtısı gibidir sonbahar.

Çorapların, patiklerin, şalların, naftalin kokularından arınıp dolaplardan çıktığı, yaz seramonisinde dört bir yana savrulan insanların aynı çatı altında yeniden buluştuğu, sıcak sohbetlerin hayat bulduğu bu mevsimde şimdi, takvim yaprakları eylüle veda ederken; hüznün, melankolinin, huzurun, sıcakla soğuğun hem-hal olduğu ekim ayına selam olsun…

Paylaşın herkes okusun ;

Bir cevap yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir