İNANMAK VE BAŞARMAK!…

“Hikâyem, inanıp da başarılamayacak hiç bir şeyin olmadığıdır…”

                                                                                                                        Prof. Dr. Aziz Sancar

 

Yıl, 1946…

Yer, Mardin’in Savur İlçesi.

Okuma yazma bilmeyen bir ailenin yedinci çocuğu:

Aziz Sancar

Mum ışığında aydınlanan bir odadan, iğne ile kazınarak tırmanılan bir yolun ucunda mezun olunan İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi.

Hayatının en mutlu yılları olarak nitelediği Mardin’de doktorluk yaptığı yıllarda, yardımsever ve tevazu sahibi kişiliği ile gönüllerde taht kurarak yolculuğuna, Amerikan Ulusal Bilimler Akademisine kabulüyle devam eden genç bir bilim insanı.

Moleküler biyoloji alanında dünyada yakaladığı eşsiz başarılı çalışmalar; cumhuriyetin, bir köyünden çıkarak; akılla, eğitimle, bilimle ve azimle dünyanın zirvesine çıkılabileceğinin kanıtı…

O, başından beri bu yolda inançla ve azimle yürüdü.

İnancı ve azmi sayesinde, inanıp da başarılamayacak hiçbir şeyin olmadığını herkese kanıtladı. Her ne kadar Amerikan vatandaşlığı olsa da ülkesine ve bayrağına olan bağlılığından da hiç taviz vermedi.

Bugün geldiği noktada:

“Bana çok güzel öğretim veren kendi memleketimdir. Bana olağanüstü tıp eğitimi verdi ve o buradaki başarımının kaynağı oldu.” diyecek kadar ülkesine bağlı asil bir Türk’tü o.

Buna rağmen kazandığı başarı yerine, etnik kimliğini sorgulayacak kadar fütursuzca davranan insanlarla muhatap olmak zorunda kaldı. Ne yazık!

Oysa o, DNA’nın hücreler tarafından nasıl yenilendiği ve genetik bilginin nasıl korunduğu konusundaki çalışmalarıyla bu büyük ödülü kazanmaya hak kazanmıştı. Ve bu büyük ödülü ülkesine ithaf etmişti. Prof. Sancar, buluşunun kanser tedavisinde etkili olmasının beklendiğini söylerken, insan sağlığını tehdit eden ciddi hastalıkların tedavisinde, insanlığa sunduğu hizmetin büyüklüğünü de sanırım tartışmaya gerek yok.

Kızların, özellikle doğuda, güneydoğuda yaşayan ve okula gitmeyen kızların mutlaka okutulması gerektiğini her zaman olduğu gibi tekrar tekrar vurgulayarak,  aziz Türk Milletine olan inancını kendi kimliği altında bir kez daha pekiştiren değerli profesör, Orhan Pamuk’tan sonra Türkiye’nin adını edebiyatın ardından, bilim alanında dünyaya duyuran, ikinci Nobel Ödüllü Türk unvanını bileğinin gücüyle kazanmış bir bilim insanı.

“Özellikle kızlarımızı okutmak lazım… Kızlarımızı okutmazsak insan gücümüzün yarısını kaybetmiş oluyoruz. Özelikle Doğu ve Güneydoğu’daki kardeşlerimizden kız çocuklarını okula göndermelerini tekrar tekrar rica ediyorum” diyerek aydın bir neslin yetişmesinin önemine vurgu yapan aydın bir insan.

İsveç Kraliyet Bilim Akademisi tarafından Nobel Kimya Ödülü’ne layık görülen Prof. Dr. Aziz Sancar, yıllarca verdiği emeğin ardından ödüle layık görülmekten büyük memnuniyet duyduğunu belirtirken, “En çok ülkem için sevindim. Türkiye’ye bilim lazım, güç durumdan çıkıp Avrupa düzeyine varılması için bilim gerekli. O yönden katkı sunduğum için de çok sevinçliyim” diyerek gençlerimize örnek olan değerli hocamız Prof. Dr. Aziz Sancar Bey’e, bize yaşattığı bu haklı onur için bir kez daha teşekkür ediyor saygılarımızı sunuyoruz…

Dilerim bu başarı, yeni nesle de ışık olsun, yol açsın ve bir başarı zincirinin ilk halkalarından biri olmuş olsun… Ve yine dilerim bu hikaye, inanıp başarmak isteyen herkesin, ortak hikayesi olsun…

Onur duyduk hocam… Yolunuz açık olsun…

 

Paylaşın herkes okusun ;

Yorum yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir