İSTASYON

Yaşamın anlamını sorgulayan kaç kişi var dünyada bilmem. Ama sorgulayanlar, eminim içsel dünyalarında bir yolculuğa çıkıyordur önce. Bu yolculukta; eğer doğru güzergâhta ilerliyorsa kişi, günümüzde yavaş yavaş kaybolmaya yüz tutmuş değerlere rastlıyordur mola verdiği istasyonlarda.

Yolculuk başladığında ilk durak erdem… Durakta inip civarı bir dolaşmak istiyorsun doğal olarak. Karşına çıkan ilk kişi istasyon sahibi erdem oluyor. Erdeme “Sen kimsin?” diye soruyorsun. Issız istasyonda elinden tutuyor; “Karnın açtır şimdi senin, benimle gel!“ diyor. Bilmediğin yabancı bir yerde, üşümüş, yalnız bir insan olarak, güveniyorsun ona ve gidiyorsun. Sana mükellef bir sofrada harika ikramlarda bulunuyor. Dostluğunu veriyor, dürüstçe elinde olanı paylaşıyor, gülümsüyor, samimiyeti ve dürüstlüğü, içini ısıtıyor. Nereden gelip nereye gittiğini, cebinde ne kadar para olduğunu, aileni, arkadaşlarını anlatıyorsun… sadece dinliyor ve içinde derinlerde bir yerlere hapsediyor sen bir daha karşısına çıkıncaya kadar muhafaza etmek üzere.

Sonra “Rahat mısın?” diyor, kendi arkasındaki kırlenti sana veriyor; o, sırtını duvara yaslıyor. Bazen farkında olmadan söylemen gereken şeyleri söylüyorsun konuşurken hoşgörüyle karşılıyor. Belki de bildiği şeyleri anlatıyorsun ona ben bunları biliyorum, kitabını yazdım demiyor, tevazu gösteriyor. Sana sen olduğun, insan olduğun için değer veriyor. Sonra yolculuğuna devam etmen gerektiğini söylüyorsun, yemek için para teklif ediyorsun almıyor. Cebindeki kalemi hediye etmek istiyorsun, çok beğeniyor ama yaptığı yardımlara karşılık olacağını düşünerek almak istemiyor çıkarıp sana kalemin parasını veriyor, aksi takdirde kabul edemeyeceğini söylüyor mecburen boyun eğip parasını alıyorsun. Ona trene binerken “Çok şey öğrendim senden. Sana mahkûmiyet kararı çıkmış kaçak bir arkadaşımı göndereyim. Senden öğrenecek çok şeyi var.” diyorsun. “Peki, gönder” diyor.

Sen ikinci istasyona doğru yol alırken arkadaşını da ilk istasyona gönderiyorsun. 2.istasyonda ”Ahlak” karşılıyor seni. “Erdem haber verdi geleceğini, gel buyur!” diyor. Ama dürüst olmak gerekirse ben seni erdem kadar iyi ağırlayamam” diyor. “Çocuklarımın rızkını sana veremem, çünkü sana verirsem onlar aç kalır. Bunun hesabını Allah’a veremem ben.” diyor. “Sana ancak kendi payıma düşenleri ikram edebilirim.” Ona suçlu olan arkadaşının yaptıklarını anlatmak istiyorsun. “Gözünle görmediğin şeyleri bana anlatma” diye sözünü kesiyor. “Arkasından konuştuğun kişinin kul hakkını ne ben ne de sen taşıyamayız. O yüzden sus.” diyor. Hâlbuki çok ilginç bir konudan bahsettiğini onun da konuya ortak olacağını düşünerek başlıyorsun konuşmaya. Yalan söylemenin, dedikodunun tıpkı para çalmak kadar kötü olduğunu yineliyor sana orda. İstasyona dönüp yola devam etmek istediğini söylüyorsun. Seni yarı yolda bırakacak değil ya eşlik ediyor sana. İstasyona dönerken; ağlayan bir çocuğun neden ağladığını eğilip soruyor çocuğa. Kaybolduğunu söylüyor küçük. Başını okşuyor, elinden tutup anlattıklarından anladığı kadarıyla annesini bulup teslim ediyor annesine. Çocuğun yanında yerde bulduğu parayı da çocuğun annesine uzatarak “Herhalde küçüğün cebinden düştü.” diyor. Hem anne hem çocuk mutlu oluyor. Sonra yeniden istasyona dönüyorsunuz. Tam trene binecekken “Acaba erdemden haberin var mı? Arkadaşım gidecekti ona. Sana da gelse iyi olur, senden de çok şey öğrendim, o da öğrensin” diyorsun. Ahlak: “Evet erdem onu ağırlamış. Sana davrandığı gibi davranmış. Sonuç olarak arkadaşın, kendisini güvenliğe teslim olması gerektiğini aksi takdirde erdemin kendisini teslim etmek zorunda kalacağı mesajını almış ve erdemden o kadar etkilenmiş ki suçunu itiraf edip kendi teslim olmuş hemen güvenlik güçlerine. O yüzden bana gelemez belki bir gün ben onu ziyarete giderim” diyerek seni içsel yolculuğundaki bir sonraki durağa uğuryor, aldığın yeni derslerle birlikte. Daha iki durakta, 3. istasyona gitmeden dünyada kaybolmaya yüz tutmuş o kadar davranışa tanık oluyorsun ki;

Karakterin insanın içsel yolculuğunda doğru duraklara gitmesiyle değişebileceğini anlıyorsun. Yeter ki doğru yolda olup, doğru duraklarda konaklayarak doğru insanlarla muhatap olunması gerektiğini bil. Doğruluk, dürüstlük, özü sözü bir olmak, yapabileceği kadarını vaat etmek, insanları gereksiz yere inandırıp güvendirmemek, hakkaniyetli olmak, başkalarının hakkını gasp etmeme… ve daha birçok şeyin insanın beyninde şekillendiğini fark ediyorsun. Doğru yolda yürüdüğün, doğru insanlarla muhatap olduğun sürece yanlış yapmaktan uzak erdemli bir hayata ulaşabileceğini anlıyorsun bu içsel yolculukta. Böylece kaybedilen değerleri yeniden tanıma fırsatını yakalıyorsun vardığın her istasyonda.

Paylaşın herkes okusun ;

Bir cevap yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir