KALEM KIRILSA, MÜREKKEP BİTSE, KAĞITLAR TÜKENSE…
Bugün her şeyi bir kenara bırakıp empati yapmanızı istiyorum….
Her şeyi, tüm düşüncelerinizi bir tarafa bırakın ve Doğu’da, Güneydoğu’da evladı olan bir ana, bir baba, bir eş, bir kardeş bir nişanlı olun, sadece bir günlüğüne…
( Ne kadar olduk desek de tam anlamıyla olmak zor ama…)
Canınız, yavrunuz, sevdiğiniz ateş hattında… Gözünüz ekranlarda, kulağınız telefonda ya da çalacak kapı zilinde… Eliniz yüreğinizde yaşıyorsunuz, ki buna yaşamak denirse!…
Ve bir gün bir haberle kararıveriyor dünyanız…
Kalem kırılsa, mürekkep bitse, kâğıtlar tükense; kırılmasa, bitmese, tükenmese hayatlar.
Gözyaşları tükense, acı tükense, her derdin dermanı olsa, yok olmasa canlar… diyorsunuz ama nafile. Sözün bittiği, kalemin kırıldığı o an ne deseniz boş artık…
Sizin hiç can parçanız şehit olmadı ki; yerine koyup kendinizi tasavvur edemezsiniz o acının derinliğini. Ne kadar anladık desek de ateşin düştüğü yer kadar yakabilir mi hiçbirimizi o acı? Bu, empatisi yapılması en zor konu olsa gerek.
“Yer yarılsa içine giriversek, toprağın bağrına biz düşsek” dediğiniz anda yüreğinizin orta yerine bir yara alıyorsunuz. Son nefesinize kadar hiç durmaksızın kanayacak bir yarayla dağlanıveriyor yüreğiniz…
Gözünün içine bakarak, üzerine titreyerek, aldığı soluğu takip ederek büyüttüğü yavrusunu sağ gönderip, al bayrağa sarılı tabutla teslim alan ananın yerine koyup anlayamazsınız ki ne hissettiğini;
Gözyaşlarını o bayrağa akıtan, şehidinin kefenini yine gözyaşlarıyla yıkayan ne eş ne nişanlı olup soluyamazsınız onun kederini,
Kardeşinin na’şının başında haykıran kardeş olmadınız ki hiç bilesiniz acısının derinliğini,
Evladını elleriyle toprağa teslim eden babanın duygularını ifade edecek bir sözcük türetilmedi ki, bilesiniz hislerini…
Bildim demekle bilinmez, anladım demekle anlaşılmaz; zira tarifsiz bir kederdir bu. Onun için kimse laf söylemesin o bağrı yanık insanlara. Zaten hiçbir söz canını yakmaz o acı kadar. Çünkü hiçbir merhem çare olmaz o kanayan yaraya.
Gücü olan durdursun bu zalim savaşı, sözü geçen getirsin dostu, arkadaşı, silah sesi gülle sesi değil dostluk, kardeşlik türküleri, çocuk cıvıltıları kuşansın şehirler…
Ey sarp dağlarda, yüksek ovalarda vatanı bekleyen, vatan için çarpışan yiğitler, ey bu topraklar için toprağa düşmüş askerler, polisler;
Ey her şeyden habersiz “baba” diye tabuta bakan, yetimliğini çikolataya katık yapan minik yavrular!
Ey evladını kaybeden onurunu kaybetmeyen analar, bacılar, atalar dedeler, kardeşler, “Düğünümüz cennete kaldı” diyen sevgililer, kocasına, yârine, evladına, babasına doyamayan canlar, cananlar şehidimiz var al bayraklara belenmiş!
Acımız taze, yaramız derin;
“Al bayrağa sardık seni verdik toprağa.
Milletçe ağladık dayanamadık haksızlığa.
Gözyaşımızla yıkadık kefene sarıldığında.
Şehitler ölmez vatan bölünmez.”
Mekanınız cennet, ruhlarınız şad olsun…