KİLİM GAZETESİ, Baden-Württemberg, Mayıs 2022
İnsanın “kendini tanıması-kendini bilmesi” çok önemli. Hatta o kadar önemli ki bu ifadeye tarihin hemen hemen her döneminde önemli sanatçıların, düşünürlerin, edebiyatçıların eserlerinde sıkça rastlamak mümkün.
Yunanistan’ın Delfi kasabasında UNESCO’nun Dünya Mirası listesinde yer alan Apollon Tapınağının giriş kapısının üzerine Latince olarak “Kendini Tanı” sözü kazınmıştır. Düşünce tarihi uzmanları Eski Mısır’da da bu tarz ifadelere çokça rastlandığından bahsederler. Yine yüzyıllar sonrasına bakacak olursak, 14. yy’da Yunus Emre’nin “İlim ilim bilmektir/ İlim kendin bilmektir/ Sen kendini bilmezsen/ Ya nice okumaktır.” dediği dizelerde de aynı sözlere aynı düşüncelere rastlarız. Danimarkalı ünlü filozof Søren Kierkegaard “Kişi, herhangi bir şeyi bilmeden önce kendini bilmeyi öğrenmelidir.” der. Bu sözler gibi sayamadığım daha niceleri. Ve hatta hâlâ günümüz düşünürleri, sosyologları da aynı mahiyete sahip düşünceleri dile getirmeye devam ediyorlar.
Benim de çok önemsediğim konulardan biridir kendini tanımak ve bilmek. Peki, madem bu kadar önemli bir konuysa bu, dönüp kendimize sorduk mu hiç “Kendimizi tanıyor muyuz, biliyor muyuz? Ya da ne kadar tanıyoruz ve biliyoruz?” diye?
“Ortalıkta onca kendini bilmez varken…” diye başlayan cümleleri kurarken iğneyi kendimize çuvaldızı başkasına batırdık mı hiç?
“Başkasını eleştirmeye başlamadan önce kaç kişi kendini gerçek manada kritize edip artı ve eksilerini, güçlü ve zayıf yönlerini tanımayı başarabiliyor?” diye düşünmeden geçemiyorum. Bunu başarabilenler için Çinli filozof Lao Tzu “Başkalarını bilen kimse bilgili, kendini bilen kimse bilgedir.” demiştir. Kaç kişi bilgeliğe erişebiliyor? Ya da Yunus Emre’nin yukarıda bahsettiğim dizelerinde ifade ettiği, kişinin kendini tanıyabilmesi için ilim öğrenmesi gerektiğini, kişinin ancak belli bir birikimi olursa kendini tanıyıp anlayabileceğini kaçımız biliyor ya da uyguluyoruz?
Kendini tanıyan kişi, başkaları ile uğraşmak yerine kendisi ile meşgul olur. Dış güzelliğinden çok iç güzelliğini beslemenin önemini bilir. Çok güzel bir görünüme sahip olmak için uğraşsa, belki birkaç ayda gözle görülür değişim elde edebilen biri, bilmeli ki harika bir kişilik geliştirebilmek için yıllarca çalışmalıdır. Mesela özgüven geliştirmek önemlidir. Kişinin neyi bilip neyi bilmediğini bilmesi özgüvenini perçinler. Kendini bilen insan, kendinden şüphe duymaz. Oysa kendini bilmeyen insanın çekinikliği dışa yansır ve onu geri plana çeker. Biz biliriz ki çoğu zaman çekingen duran (kendini bilmeyen) insanlar, konuşan insanlardan çok daha fazlasını biliyorlardır.
Hata yapmanın insana özgü bir şey olduğunu da kabullenebilmeli kişi. Önemli olan hatalarından ders alıp kendini affedip yoluna devam edebilmektir. Sosyalleşmek, iletişimde bulunduğunuz çevreyi geliştirmek, doğru rol modeller seçmek, zamanını doğru yönetebilmek, ‘hayır’ diyebilmek, iyi olan şeyler için başkalarını takdir edebilmek, gerektiğinde cesur olmak ve en önemlisi çok okumak kişinin kendini iyi tanıyıp bilmesi için önemlidir. Tabii ki zaman zaman kendini de değerlendirebilmeli insan. Notlar tutmalı belki kendisiyle ilgili. Bu, aynı zamanda doğru yolda ilerleyip ilerlemediğini takip etmek açısından da önemlidir.
Yoksa Cervantes’in Don Kişot romanında “Gözlerini kendine çevirip kendi kendini tanımaya çalış; varılması en zor olan bilgi budur. Kendini tanırsan öküze özenen kurbağa gibi şişinmezsin.” diye bahsettiği masaldaki kurbağanın düştüğü duruma düşer maazallah insan.
Kendimizi tanıyıp kendimizi bildiğimiz güzel günlere…