CEHALET
“Siyah, mavi, mor fark etmez… Mürekkep olsa tüm bilgiler… Dolsa her kişinin kalemine, rengarenk… Mürekkebin aksi düştükçe engin beyazlığa, dalga dalga vursa akılların sahiline yazılanlar; kalem, kılıç kuşanmışçasına mücadele etse bilgi yoksunu beyinlerle; cehalet boğulsa rengarenk mürekkeplerin yoğunluğunda…” H. KAYA
Bir taraftan bir masal ya da tekerleme misali kulağa çarpan bu sözlerin varlıksal bir nesnelliği, anlamı ve açıklaması vardır mutlaka derken; diğer taraftan, cehaletin tek başına bir nesnelliği yoktur da diyorum…
Zira cehalet; yoksunluktur, fakirliktir, özürdür hele de ilimin ve fennin hızına yetişemediğimiz, teknolojinin altın çağını yaşadığı bu zamanda hâlâ cehaletten bahsediyor olmak ve hatta cehaletin prim yapmasına, bilgili insanların kendi tevazusunda kaybolmasına müsaade etmek bir nevi, cahilleri göz göre göre fütursuzca baş tacı etmektir …
“Cehalet, gerçek bilginin aksine, bireyin kendine olan güvenini artırır.” diyen Justin Kruger ve David Dunning adlı iki ABD’li iki psikiyatri uzmanı, yıllar önce bu teoriyi ortaya atarak bilimsel yöntemlerle durumu açıklığa kavuşturmuşlardır. Buna göre, fizyolojik ve zihinsel alanda yapılan çeşitli uygulamaların akabinde şu sonuçlara ulaşılmış:
– Niteliksiz insanlar ne ölçüde niteliksiz olduklarını fark edemezler.
– Niteliksiz insanlar, niteliklerini abartma eğilimindedir.
– Niteliksiz insanlar, gerçekten nitelikli insanların niteliklerini görüp anlamaktan da acizdirler.
Eğer nitelikleri, belli bir eğitimle artırılırsa, aynı niteliksiz insanlar, niteliksizliklerinin farkına varmaya başlarlar.
Cornell Üniversitesindeki öğrenciler arasında yapılan testte, öğrencilere “Nasıl geçti?” sorusu yöneltilmiş…
Soruların yüzde 10’una bile yanıt veremeyenlerin kendilerine güvenlerinin çok yüksek olduğu görülmüş. Hatta testin yüzde 60’ına doğru yanıt verdiklerini düşündükleri ve hatta yüzde 70 başarıya bile ulaşabileceklerine inandıkları tespit edilmiş.
Soruların yüzde 90’ından fazlasını doğru yanıtlayanların ise büyük bir alçakgönüllülükle soruların yüzde 70′ ine doğru yanıt verdiklerini düşünen denekler oldukları gözlemlenmiş. İddiasız, tevazu sahibi insanlar…
Tüm bu sonuçlar bir araya getirildiğinde Dunning-Kruger Sendromu’nun metni oluşturulmuş. Buna göre:
“İşinde çok iyi olduğuna” yürekten inanan ‘yetersiz’ kişi; kendini ve yaptıklarını övmekten, her işte öne çıkmaktan ve aslında yapamayacağı işlere talip olmaktan hiçbir rahatsızlık duymaz! Aksine her şeyin hakkı olduğunu düşünür! Ancak bu ‘cahillik ve haddini bilmeme’ karışımı durum, mesleki açıdan müthiş bir itici güç oluşturur. ‘Eksiler’ kariyer açısından ‘artıya’ dönüşür. Sonuçta, ‘kifayetsiz muhterisler’ her zaman ve her yerde daha hızlı yükselirler…
Bu arada, gerçekten bilgili ve yetenekli insanlar çalışma hayatında ‘fazla alçakgönüllü’ davranarak öne çıkmaz, yüksek görevlere kendiliklerinden talip olmaz, kıymetlerinin bilinmesini beklerler… Tabii beklerken kırılır, kendilerini daha da geriye çekerler… Muhtemelen üstleri tarafından da ‘ihtiras eksikliği’ ile suçlanırlar…” sonucuna varılmış.
Bu durumda; kifayetsiz muhterisler dünyanın her yerinde sahte ışıltılar saçarken, tevazu sahibi bilgili insanlar, gölgede kaybolmaya mahkum etmekte kendilerini ne yazık!…