KIZIL GONCALAR

Biz değil miyiz ki 600 yıllık tarihini dizilerden öğrenmeye çalışan Ertuğrul Gazi’den, Osman Gazi’ye, Kanuni’den Abdülhamit’e kadar dizilere dalıp tarih bilgisini kameranın objektifinden, yönetmenin ve senaristin bakış açısından gördüklerinden ibaret sanan. Koskoca Kanuni’yi Hürrem’le cilveleşmeleri ve aşk hikâyesine sığdıran Mahidevran’ı devre dışı bırakıp Hürrem’ci olan…

Kaçımız merak edip işin gerçeğini araştırdı? Açıp tarih kitaplarına baktı? Kaçımız bilginin doğruluğunu sınadı? Bizim insanımıza, ağızlarına sakız olacak yapış yapış malzemeler lazım, diziler ülkemizde ne yazık ki bu işe yarıyor.

Baktığınızda kaliteli diziler hemen final yaparken abuk sabuk diziler reyting rekorları kırıyor. Diziler halkı uyutacak, narkoz etkisi yaratacak dozda zerk ediliyor televizyon ekranlarına. Kendi yaşantısında erişmesi hayal olan yaşantıları, mekânları, aşkları izlerken kendisi yaşıyormuşçasına mest olarak izliyor izleyici. Kimin eli kimin cebinde demiyor, kendi yaşayamadığı aşk hikâyelerini, zengin hayatları onlarla birlikte yaşıyor ekranda. Her dönem bir tarz tutuyor ve tutan o tarzda senaryolar yazılıp, filimler, diziler çekiliyor. Vatandaş, ekranlara bağlanıp hipnotize olmuşçasına o dizileri filmleri izleyerek tüketiyor zamanını, kalan ömrünü.

Mesela bir dönem Asmalı Konak çekildi, dizi tutunca her kanal konak dizisi çekmeye başladı. Bir dönem Hanımın Çiftliği tuttu, çiftlik köy hayatı dizileri çekildi boy boy. Muhteşem Yüzyıl çok sevildi tarih dizileri furyası başladı. Bir dönem Karadeniz dizileri…

Şimdilik bunlar aklıma ilk gelenler. Çok TV dizisi izlemesem de sosyal medyanın gündemini gördükçe izlemiş kadar olduğumdan biliyorum gündemi. Peki sonra?

Son dönem Kızılcık Şerbeti yayınlanmaya başladı. Biraz farklıydı. İnsanları uyutmaktan ziyade uyandıran bir diziydi hemen toplum bilimcilerden tutun, sanat çevrelerinin ve diğer insanların dikkatini çekti farkıyla. Ben yirminci bölüme kadar hiç izlemediğim halde o kadar çok yorum düştü ki önüme merak edip o dönem izlemeye başladım. Gerçekten de dizi mütedeyyin kesim ile seküler kesim arasındaki çatışmaları harikulade sentezliyordu. Bir anda kış uykusundan uyanır gibi oldu izleyiciler. Herkes kendinden bir şeyler bulmaya başladı. Erişemediği hayatlardaki insanlarla değil, bizzat içinde oldukları, yaşadıkları hayattan insanlarla ve davranışlarla karşılaştılar.

Güzel, diye düşündüm. Bu dizinin bir zamanlar diğer dizilerde olduğu gibi bir moda oluşturmasını ve bu tarzda yeni diziler çekilmesini bekliyorken “Kızıl Goncalar” geldi.  Sosyal Medya’da tanıtımları önüme düşmüştü ama ne yalan söyleyeyim ona da bakmamıştım önce. Gerçekten çok uzun süren ve bir geceyi komple istila eden dizilere bu kadar bağlanmak istemiyordum aslında. Zira birkaç kaliteli yapım bir sezon için yetiyor bana. Dijital platformlardaki kaliteli yapımlarla film iştahımızı besleyebiliyoruz istedikçe zaten.

Neyse yine kopan bir kızılca kıyametle, bu defa Kızıl Goncalar’ı merak ederek oturdum dizinin başına. Bu arada laf aramızda, birileri aslında diziye engel olmaya çalışırken dizinin müthiş reklamını yapıp diziye olan merakı artırdığının da farkında mı acaba?

Bir gece oturup dizinin yayınlanan iki bölümünü de peş peşe izledim. Sonra durup düşündüm yapılan eleştirileri. İçimden : “Yarası olan gocunur!” dedim gelecek yeni bölümleri merak ederken.

Kesinlikle dini istismar eden bazı çevrelerin bu işi nasıl yaptıklarına dikkat çekmesi sebebiyle harikulade bir dizi olmuş dedim. Öncelikle emeği geçen herkesi tebrik ederim.

Peki sanatçı Özgü Namal’ın, tarikatın içinde nefes almaya ve kızı Zeynep’i bu karanlıktan kurtarmaya çalışan Meryem karakterini, Özcan Deniz’in ise Atatürkçü bir doktor olan Levent’i canlandırdığı dizi neden bazı çevreleri özellikle rahatsız etmiş olabilir?

Diziye  “toplumun milli ve manevi değerlerine aykırılık” iddiasıyla kesilen para cezasına ve iki kez yayın durdurma kararına bakılırsa; dizi, tarikatların kamusal alandaki ve devlet dairelerindeki gücünü mercek altına alması ve tarikatların kendi mensuplarına yönelik baskıcı ve gaddar yaklaşımını gözler önüne sermesi sebebiyle bazı tarikat ve cemaatlere rahatsızlık vermiş. Sözüm ona “dindar insanların sahtekâr ve bağnaz olarak tasvir edildiğini” iddia etmişler.

Ne demiş atalarımız “beşer, şaşar.” Şaşan bu insanlar toplumun her kesiminden olabilir. Kaldı ki bu tarz vakaların pek çok kez haberlere konu olduğu düşünülürse toplumda hiç yaşanmamış durumlar da değil dizinin konusu.

Burada aslında anlaşılmayan bir mesele var. Dizinin hedefinde olan cemaat ve tarikatlar, mütedeyyin insanlar değil. Dizi, İslam dinini kötü göstermeye filan çalışmıyor. Dini kullanarak, insanlara istediğini yaptırmaya çalışan, Allah ile insanları aldatanları konu alıyor.

Mesela dizide anlatılan Fâniler tarikatı, savcıların ve doktorların kararlarına etki ediyor, hastanede doktorlara istedikleri kararları aldırabiliyor. Yine Faniler adı verilen bu (hayalî)tarikat, kız çocuklarının eğitim hakkını da engelliyor. Çocuklar imam-hatiplere bile gönderilmiyor. Bir tarikat mensubu, imam-hatipte çalışan türbanlı öğretmen kardeşine “kafir” diyor. Kız çocuklarını kendi içlerinde eğiten bu tarikatta, çocuğa yönelik şiddet ve çocuk yaşta evlilik de söz konusu.

Yaşadığımız toplumda her türlü insanın mevcut olduğunu düşünürsek dizi-film sektöründeki insanların, içinde bulundukları toplumların yaşantılarından esinlenerek yazdıkları hikâyelerle bu toplumları eleştirmeleri gayet olağan. Hatta olması gereken. Eleştirel bir roman, bir senaryo her defasında yasaklanacaksa yazarlar, senaristler ne yazacak o zaman?

Ha diyorsanız ki Serveti Fünun Dönemindeki şair ve yazarlar gibi “Sanat sanat içindir” mottosuyla, çiçek böcek edebiyatı yapsınlar, o köprünün altından da çok sular aktı. Hangi çağdayız? Sanatçı, yaşadığı toplumda gözlemlediklerini yazamayacaksa, aydın, entelektüel insan gözlemlediklerini konuşamayacaksa özgürlükler nerede ?

Başta da dediğim gibi umarım artık toplumsal sorunları ele alan böyle dizi ve filmler daha çok çekilir. Zaten okuma alışkanlığı olmayan bir halkımız var, bari izledikleri dizilerden yaşadıkları hayata dair somut gerçekleri doğru algılamalarını sağlayan filmler, diziler çekilse de öğrendikleri bilgiler gerçek olsa. Böylece dizileri zaten hayatın gerçeği sanan insanların hayata bakış açıları olumlu yönde değişse. Kim bilir belki o zaman insanların gelişmelerine, izledikleri, bir nebze de olsa fayda sağlar. Çok ihtimal vermemekle birlikte umut etmeye devam edelim en azından.

Kalın sağlıcakla…

Paylaşın herkes okusun ;

2 Yorum

Bir cevap yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir