Köln ve Hochenzollern Köprüsü: Aşkın ve Tarihin İki Yüzü
Köln, Almanya’nın batısında, Ren Nehri kıyısında yer alan ve tarihî dokusu, kültürel zenginlikleri ve canlı atmosferiyle bilinen bir şehirdir. Roma dönemine kadar uzanan köklü geçmişi, gotik mimarinin şaheseri Köln Katedrali, yıl boyunca düzenlenen festivalleri ve hareketli gece hayatıyla insanları kendine çeker. Bu büyüleyici şehrin merkezinde, şehrin iki yakasını birbirine bağlayan hem tarihî hem de kültürel önemi büyük Hochenzollern Köprüsü yükselir.
Bir süre önce yaşamaya başladığımız bu şehirde bir pazar günü, gün boyu daldığımız Köln sokaklarının kalabalığından yorulup evimize yöneldik. Aylardan temmuz olmasına rağmen gökyüzünü kaplayan kara kara bulutların arkasına saklanan güneş o sırada günümüzü bin bir renge boyamaktan vaz geçmiş gibi görünüyordu.
Hareketli ve hararetli bir günün sonunda, Ren Nehri’nin kıyısında bulunan Hochenzollern Köprüsü’ne doğru yürüdük. Arabamızı nehrin diğer tarafına park etmiştik ve karşıya yürüyerek geçmek için 1907-1911 yılları arasında inşa edilen ve adını Almanya’nın ünlü Hohenzollern Hanedanı’ndan alan tarihi köprüyü kullanacaktık. İlk yapıldığında sadece demir yolu köprüsü olarak tasarlanmışken, bugün yayaların da kullanımına açık olmasından duyduğumuz memnuniyetle.
Köln şehrinin simgelerinden biri olan bu köprünün Ren Nehrinin hemen kıyısındaki merdivenlerinden tırmanmaya karar verdiğimizde, köprünün diğer yüzüne çıkmakta olduğumuzu fark ettik. Biraz meraklanmadık desem yalan olur. Güneye bakan diğer taraf, âşıkların kilitleriyle metal bir duvara dönüşmüşken acaba burası nasıl, diye düşündük.
Zira köprünün işlek kullanılan tarafına ilk kez gelenler hemen Fransa’da Sen Nehri üzerindeki ünlü Âşıklar Köprüsünü anımsar. Yani anlayacağınız köprünün bir cenahı âşıklar duvarına dönüşmüş.
Ancak günümüzde aşk kokan bu köprü II. Dünya Savaşı sırasında ağır hasar görmüş, 1945 yılında tamamen yıkılmış ve savaşın ardından yeniden inşa edilmiş. Yani bu sebeple aşkın ve tarihin birleştiği bir köprü olmuş.
Köprünün üzerine çıkınca diğer yüzündeki manzaranın güzelliğinden etkilenmedik desem yalan olur. Ancak bu taraf daha seyrek kullanıldığından mı ya da benim gibi daha geç öğrenenler yüzünden mi bilinmez henüz o kadar âşıkların uğrak yeri olmamış. Diğer tarafta kilit asacak yer kalmamışken, burada kilitlerin ne kadar seyrek olduğunu fark etmemek neredeyse imkânsız.
Köprünün güneyinde âşıklar, üzerlerine isimlerini yazdıkları kilitleri köprünün demir parmaklıklarına asıp, anahtarlarını Ren Nehri’ne atarak aşklarının sonsuzluğunu mühürlerlerken bu gelenek, köprünün rengârenk ve canlı bir atmosfere bürünmesine sebep olur. Ama köprü bu ağırlığa daha ne kadar tahammül eder bilemem. Zira bildiğiniz gibi Fransa Âşıklar Köprüsündeki tüm kilitleri çok fazla ağırlık yapması sebebiyle kaldırtmıştı.
Köprünün beton güzergahında yürüyüp çırpınan dipsiz koca nehre bakarken içimden, köprünün iki yüzünü, insanların iki yüzüne benzettim: Bir görünen, bir de yıllarca içlerinde tutup çok aşikâr etmedikleri yüzlerine. Görünen yüz renkli ve hareketliyken, farklı olan ve tanıdıkça şaşırdığınız yüzlerine. Tıpkı insanlar gibi, köprünün de iki yüzü olduğunu düşünüp gülümsedim. Bildiğimiz ve tarihin derinliklerinde gizlenen kim bilir bilmediğimiz o gizli yüz!
Bence Hochenzollern Köprüsü, Köln’ün sadece bir ulaşım noktası değil, aynı zamanda şehrin kültürel ve duygusal yapısının bir parçası gibi. Bu köprü sanki tarihi boyunca birçok değişim geçirmiş ve insanların hayatlarında özel bir yer edinmiş gibi.
Köln’de bir gezintiye çıktığınızda, Hochenzollern Köprüsü’nün iki yüzünü de keşfetmenizi tavsiye ederim. Bir yanda aşkla dolu, renkli ve hareketli bir dünya, diğer yanda ise huzurlu ve sakin ve gizemli bir manzara sizi bekliyor olacak.
Kim bilir bu deneyim belki size hem köprünün hem de insanların iki yüzünü anımsatacak.