NİCE HAZANLARA…
Ansızın doğmuşum ben. Bir hazan mevsimi, beklenenden daha erken çalmışım ailemin kapısını, bir ikindi vakti. Tıpkı güz mevsiminde ansızın yağan yağmurlar gibi…
Dökülen yaprakların hüznünü, ruhumun derinliklerine savuran güz rüzgârları, sarı sıcak renklerindeki armoniyi yüklemiş gönlümün her bir teline. O yüzden ben, ılık ılık esen rüzgârların kucağında, ağaçların çıplak dallarında şarkılar söyleyen kuşların neşeli cıvıltılarıyla büyümüşüm.
Ahh… O, dışarıda soğuyan havaya inat, sıcacık kalan yuvamızın pencerelerinde oluşan buğuya küçük parmaklarımla çizdiğim hayallerimin peşinden, şehirden şehre, ülkeden ülkeye beni savuran rüzgâr, bugün anayurdumdan uzak oluşumun müsebbibi de sen değil misin?
Kaç hazan tüketti bu gönül bilsem de kaç hazanı kaldığını bilemiyorum lakin her daim yanımda olanlara “şükür” yanımda olamayanlara özlem duyarak hazandan hazana savrulmaya devam ediyorum.
Her sonbahar, edindiğim tecrübeleri, biriktirdiğim anıları doldurduğum heybeme bu yıl yenilerini ekleyerek yıllar önce çıkmış olduğum bu hayat yolculuğuma ömrümün elverdiği sürece devam edebileceğimi biliyorum.
Taşımaktan yorulduğum, kötü kalpli, haris, ruhsuz insanları hayatımdan çıkartıp hayatı paylaşmaktan mutlu olduğum, sevgi dolu, merhametli, iyi kalpli insanlarla savrulabileceğim nice hazanlara erişebilmek umuduyla…