ŞANSINIZ BOL OLSUN!
Alışılagelmiş bir istektir hayattan en çok beklenen.
“Mutlu olmak.”
“Nedir mutluluk?” desek, yeryüzünde yaşayan her insandan farklı bir tanım duyarız eminim.
Olmayan bir şeye kavuşmaktır belki de mutluluk.
Aç olanın karnını doyurması, hasta olanın iyileşmesi, sevgi yoksununun sevgiyi bulması… Böyle uzar gider liste.
Californiya Üniversitesinde yürütülen bir araştırmaya göre; mutluluğumuzun ve huzurumuzun yüzde kırkı, tercihlerimizin ve hayata bakışımızın sonucu ile doğrudan alakalıymış.
Gün içinde, peşinden koştuğumuz kırk türlü işin içinden kaç tanesi kendi zevkimiz için hiç düşündünüz mü? (Olumsuz cevapları daha şimdiden duyuyor gibiyim.)
O halde zamanı iyi ve doğru kullanmak yani kendimize zaman ayırmakla başlamak gerekiyor işe…
Çünkü küçük de olsa mutlu anlar yakalayabilmek belki de çok basit. Çok zorlamazsak kendimizi, küçücük şeylerle de mutlu olabiliriz belki kim bilir?
Mesela, bize her söylenene “Evet” demeyerek başlayabiliriz mutlu olmaya. Bizim için uygun olmayan bir şeyi, sırf karşımızdaki insan mutlu olsun diye onaylamak zorunda değiliz zira.
Okuduğumuz bir kitabı, çalıştığımız bir projeyi, öğrendiğimiz bir yemek tarifini uygulamak, sevdiğimiz takımın maçını izlemek… vb. mutlu ediyorsa bizi, hemen zaman ayırmak gerekir mutluluğa. Bunu kendimiz için yapma fikri bile haz verir çünkü bize.
Koltuğunuza oturup arkanızı yaslanıp bir düşünün şimdi.
İşe, insanları sevmekle başlamak gerekir değil mi?… Peki, insanları severken kendinizi de sevmenizin gerektiğini düşündünüz mü hiç?
“Sakın kimseye saygısızlık etmeyin!” diye hem kendinize hem çocuklarınıza telkinde de bulunmuşsunuzdur.
“ Evet” mi?
Peki ya kendinize saygı göstermek gerektiğini hem kendinize hem de etrafınızdaki insanlara düşündürttünüz mü?
“Hayır!”
“El âlem ne der!” diye düşünmekten “Ben ne istiyorum?” diyemedi büyük bir çoğunluğunuz belki yıllarca.
Başkalarının kalbini kırmamak uğruna, kendi kalbinize eziyet de ettiniz kim bilir belki de?
Kötü insanları yıllarca iyi görmeye çalışıp, “Ben de ne kadar kötüyüm!” de demişsinizdir kendinize.
Birçoğumuz, bu saydıklarımın çoğunu yapmışızdır. Çünkü yetişme tarzımız tam da bu durumlara uygunluk göstermektedir.
Yok ama, artık devir değişti. Tüm bunlar, bencillik değil, dozunda olursa. Ne demiş atalarımız “Önce can, sonra cânan.”
Unutmayalım, etrafa iyi görünmek uğruna içimizdeki yangının ateşini külleyerek bastırdığımız her duygunun, bir gün koca koca sıkıntılar olarak karşımıza çıkacağı ve bu durumun, oyulan yüreklerimizi gizlemekten öte geçmeyerek bizleri sadece mutsuz ve sağlıksız insanlar yapacağı gerçeği herkesçe aşikârdır.
O halde mutlu olmak için, önce mutlu olmayı istemek ve bunun için de kendimize şans tanımak gerekir.
Şansınız bol olsun!