SEZAR’IN HAKKI SEZAR’A…
Ülkemizde siyaset ve can sıkıcı konularının akıl almaz senaryolarıyla cereyan ettiği, değme filmlere taş çıkartacak senaryoları naklen izlediğimiz şu günlerde, dünya; kültür, sanat, sosyal içerikli bir geceyi daha geride bıraktı.
Dizi filmler ve sinema filmleri konusunda hayli iddialı bir seviyeye ulaşan Türk sinema sektöründen ünlüleri de yürürken görmeyi beklediğimiz kırmızı halının üzerinden bir ödül töreni daha geçti.
Akademi’nin 1928’den itibaren aralıksız sürdürdükleri istikrarlı çalışmaları ile sadece ABD film endüstrisine değil dünya film endüstrisine de olumlu katkılar sağlamış olduğu gerçekten de göz ardı edilemeyecek bir gerçektir.
Her yıl çeşitli kategorilerde değerlendirmeler yapan Akademi’ nin, bu yıl da gerçekten çok doğru bir seçimle en iyi filmi belirlediğini görmekten mutluluk duydum.
12 Yıllık Esaret, 1841’de özgür bir adam olarak hayatına devam eden Solomon Northup’ın kaçırılıp, köle olarak satılmasını ve bu süreçte verdiği özgürlük mücadelesini konu alan, tamamen bu on iki yıllık döneme odaklanmış güzel bir dram. Solomon’un müzisyen ve iyi bir aile babası olması haricinde neredeyse hiçbir bilgi verilmeden hızlıca kölelik dönemine geçişin yapıldığı filmde, kahramanın hayatına ait küçük ayrıntılar da film içindeki flashbacklerle ele alınması filmi sürükleyici kılıyor. Esaret altında geçen bu on iki yıllık süreç gerçekten de insanın içini acıtan olaylarla işlenirken, başrol oyuncusunun becerisinin yanı sıra yönetmenin ustalığını da takdir etmek gerek.“12 Yıllık Esaret” gerçekten de izlenmeye değer bir film.
Yerçekimi filminde ise, Amerikan sinemasının uzay filmleri standardında hep bir başarı öyküsü üzerine kurgulanan senaryosu ve bazı gereksiz sahneleri hariç yönetmenin bizi adeta uzaya götürmüş de orada izlemişiz izlenimi veren gücü de hak ettiği ödülüne kavuştu kanaatindeyim.
Akademi’nin verdiği en doğru kararlardan biri olarak “Para Avcısı” filmine gelince… Gerçek bir öykü üzerine kurgulandığı söylenen bu filmi izlediğimde filmin en iyi film kategorisinde aday gösterilmesine şaşırdığımı ama ödüle layık bulunmamasına da hiç şaşırmadığımı söylersem, sanırım filmle ilgili düşüncemi ifade etmiş olurum.
Tabii, zevkler ve renkler tartışılmaz belki ama ortada konuşulan konu eğer sanatsa bunun yine de belli kriterlere sahip olması gerektiği kanaatindeyim. Bilirsiniz; Hz. İsa’yı denemek için O’na, “Romalılara vergi vermek caiz midir?” diye sormuşlar. Hz. İsa da kendisine sorulan sorunun amacını bildiği için onlara “Vergi ödediğiniz parayı bana gösterin” demiş. Kendisine gösterilen dinarın üzerindeki resme bakarak, “Bu resim kimin?” diye sormuş. “Resim Sezar’ındır” cevabını alınca, İsa “Sezar’ın hakkını Sezar’a, Tanrı’nın hakkını da Tanrı’ya verin” diye cevap vermiş.
İşte tıpkı burada olduğu gibi “12 Yıllık Esaret” filminin Oscar’ı kazanması ile ilgili olarak ben de Sezar’ın hakkı Sezar’a verilmiş diyorum…