80’li yıllarda lisede bölüm seçerken, daha doğrusu seçmek isterken “Senin notların yüksek, sen Fen-Matematik bölümüne!…” diyen müdür yardımcımızın sesi hala kulaklarımda.
Haftada sekiz saat matematik dersi okuyup, okulu kompozisyon yarışmalarında temsil etmek zorunda bırakıldığım günlerde “Edebiyat Şubeleri”ne hababam sınıfı gözüyle bakan eğitimcilerimizin elinden fen/ matematik mezunu olarak Edebiyat Fakültesini kazanmış ve okumuş biri olarak mücadelem hep, edebiyatın, sanatın da ülkemizde birer bilim dalı olarak kabul görmesiydi.
Fen ve matematiğin; başarılı, çalışkan insanların işi olduğu kadar; edebiyat, kültür ve sanatın da aynı şekilde zekâ ve hatta yetenek gerektiren bir iş olduğunu, bu işe gönül veren birçokları gibi, ben de hep anlatmaya çalıştım.
Sonuç; 2000’li yılları yaşadığımız şu günlerde ne yazık ki hala aynı noktadayız hatta belki de bir adım geriden geliyoruz. Öğrenciler, yüksek gelirli ve prestijli iş sahibi olabilmek için hala sayısal bölümlere rağbet ediyor ya da ettiriliyorlar. Bakarsanız yüksek puanla kazanılan Anadolu liseleri, gerçek misyonunun dışında(yabancı dil eğitimi vermek) fen liselerinin bir alt versiyonu olarak eğitim vermeye devam ediyor. Hatta bir tane dil sınıfı oluşturulabilecek sayıda öğrenci tercih etmiyor, dil bölümlerini. Hala doğru dürüst yabancı dil konuşabilen insanlar yetiştiremiyoruz.
Güzel sanatlar liselerimiz hala özgün yetenekli çocukları seçip eğitmek yerine, fabrikasyon, standart seri üretimde öğrenci yetiştirmeye devam ediyor. O yüzden dünya çapında isim yapabilen sanatçılarımız az. Zaten var olanlar da gereken değeri görmüyor…
Dünya çapında tanınan, okunan romancılarımız yok denecek kadar az. Sinema, tiyatro sanatçımız, film ve tiyatro eserimiz de… Çünkü zaten biz kendimiz gereken değeri vermiyoruz.
Avrupa’da, Amerika’da sanat, edebiyat, spor yeteneği olan insanlar altın değerindeyken, yetenekli olanlar küçük yaşlardan itibaren keşfedilip değerlendirilmeye çalışılırken, hatta burs verilerek teşvik edilirken, bizde böyle insanların göz ardı ediliyor olması nedeniyle yeterince başarı gösteremediğimiz bu alanlar, ilgili kişilerin hatası yüzünden değil ilgili sektörlerin hatalı uygulamaları yüzünden bugün bu halde!…
Dünyada var olan yetenekli insanlar arasında üst sıralarda yer alabilecek edebiyatçı, sanatçı ve sporcumuz olabilecekken biz hala teşvik amaçlı yapılan organizasyonları desteklemek yerine köstekliyorsak, her şeyi para ve reklam için yapıyor kültür ve sanat için yapılan organizasyonları gereksiz buluyorsak, sanat ve siyaseti ayrıştıramıyorsak, din ve devlet işlerini birbirine karıştırıyorsak neredeyse bir asırlık cumhuriyete demokrasiyi hala birkaç beden büyük buluyorsak, Antalya’da Türkiye’nin Emmy’si sayılabilecek Antalya Televizyon Ödülleri’nin iptal edilmesine hiç şaşırmamak gerekir. Hatta belki de Altın Portakal bile sırada olabilir, kim bilir?!…