SIRAT KÖPRÜSÜ
Filim değil gerçek…
Yerküre, üzerinde taşıdığı mahlûkata daha ne kadar tahammül edebilecek bilemiyorum. Ama şunu görüyorum ki; madden, manen, fiilen dumanı üzerinde, suyu ısınmış, her an patlamaya hazır bir gezegen üzerinde yaşıyoruz.
Kötünün, kötülüğün, acının, kederin ve dahi ölümün kol gezdiği bu mavi gezegenin artık rengini yitirdiğine, solduğuna, grileştiğine tanıklık ettiğimiz bir dönemde yaşıyor olmanın teessürü ile sızlıyor yüreklerimiz.
Yalan dolan, entrika, riya… Maskelerin bile gizleyemediği kapkara yürekli insanlar. Hırsın, tamahkârlığın ve dahi şerrin kölesi zihinler ve onların hizmetkârı bedenler. Sanki dünya dönmekten vaz geçmiş, seri olarak, tek tip imal eden bir fabrika misali bu yürüyen heyulaları üretip üretip salıveriyor yeryüzüne.
En büyük gıdası; şiddet, terör, savaş ve kan olan yaratıklar bir korku filmi sahnesinin her sekansına ayrı bir dozda nüksediyor sanki…
Daha dün, Suriye’de kimyasal silah mağduru, ölen onlarca masum insanın, çocuğun haberini okurken “Gerçekten sızlayan ama gerçekten (…) kaç yürek var acaba?” diye düşündüm.
Birleşmiş Milletler mensubu insanlar, bu konuyu görüştüğü toplantının ardından kameralara gülümseyerek poz verirken, fotoğrafın donuklaştırdığı o mütebessim çehreler, ölüm kokan o karelerde nasıl böyle tebessüm edebiliyorlardı?…
Anlayamadığım ve cevabını bir türlü veremediğim bir sürü soru, alıcı kuşlar gibi dönüp dururken zihnimde, insanlığın ne zaman ve nasıl bu hale geldiğini sorgulamaktan hâlâ kendimi alamıyorum.
Doğru, henüz dünya yaratıldığında musallat olmamış mıydı şeytan Hz. Âdemle Havva’ya… Ama kabul etmek lazım, o da sınırlarını aşmış, bilmem kaç level atlamış o günden bu güne… Bu kadar şerri, kini, düşmanlığı, hırsı ve nifak tohumlarını yeryüzüne ekebilmek de ayrı bir maharet olsa gerek. Ona bu kadar prim veren insanla birlikte iyi iş çıkarmış doğrusu.
Yalan mı?… Şöyle başımızı gömdüğümüz kumlardan çıkarıp kafamızı, sadece bir bakmak yeterli değil mi etrafa? Her yer kaynıyor, mahşer mi mahşer… Kimi top tüfek silah sesleri ile sıcak savaşta, kimi yalan dolan riya ile soğuk savaşta. Ama şu ne acı bir gerçek ki; insanlık, aslında canhıraş kendi kendini yok etme, bitirme savaşında. Zira bu dünya kimseye kalmadı, kalmaz. Öleceğini bilip de bu denli hırslı bir hayat mücadelesi veren başka canlı yok bu fani dünyada.
Bu ne yaman çelişki…
Ne yaman bir dünya, ne yaman insanlar…
Ölüm ve hayat arasındaki o sırat köprüsünden geçmek yerine, köprü üzerinde intihar eden insanlarla dolup taşmıyor mu sizce de her yer?
Bir yorum
Nuray Vural
Yine düşüncelerimize tercüman olup mükemmel yazmışsınız.. Tebrik ediyorum.. Maalesef üzüntü ile izliyoruz olanları.. Sadece izliyoruz başımıza gelebilecekleri tahmin ederek.. Allah korusun bizleri diyerek..