SOKAK HAYVANLARI KORUNMALI!
AVRUPADA HAYVAN OLMAK!
Türkiye’de son dönemde gündeme gelen sokak hayvanlarının uyutulması yasası, toplumsal vicdanımızı derinden sarsarken, sokak hayvanlarının korunmasına yönelik yasal düzenlemelerin ne kadar yetersiz olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Bu konuda daha insancıl ve sürdürülebilir çözümler geliştirmek yerine, geçici ve acımasız yöntemlere başvurmak, hem hayvan haklarını hem de toplumsal sorumluluğumuzu göz ardı etmek anlamına gelir.
Şüphesiz, sokak hayvanlarının korunması, sadece biz yurttaşların, hayvan severlerin değil, tüm toplumun ve yöneticilerin sorumluluğu olmalı.
Kanımca ülkemiz, bu konuda Avrupa ülkelerinden ilham alarak, daha insani ve kalıcı çözümler geliştirebilir, geliştirmelidir!
Avrupa’da Sokak Hayvanları İnsan Hakları Kadar Önemli!
Türkiye’de hayvan hakları konusunu mercek altına alıp değerlendirirken, Avrupa’da bazı ülkelerdeki örneklere bakmak, bu konuda ne kadar geride kaldığımızı anlamamıza yardımcı olacaktır. Özellikle Almanya, Avusturya ve Hollanda gibi ülkeler, sokak hayvanlarına sadece yasal koruma sağlamakla kalmayıp, aynı zamanda onlara insanlar kadar hak tanıyan yasalar geliştirmiştir.
Örneğin, Almanya’da hayvanlar, anayasal olarak korunma hakkına sahiptir. Alman Anayasası’nın 20. Maddesi, “Devlet, gelecekteki nesillerin doğal hayat şartlarını koruma ve hayvanları koruma sorumluluğuna sahiptir.” ifadesini içerir. Bu düzenleme, hayvanların yaşam hakkını garanti altına alırken, onların refahını da göz önünde bulundurur. Almanya’da, sokak hayvanları için barınaklar kurmak, onları kısırlaştırmak ve sahiplendirmek gibi yöntemlerle sokak hayvanı sorunu insani bir yaklaşımla çözülmeye çalışılmıştır. Uyutma gibi yöntemler ise yasalarla yasaklanmıştır. Kaldı ki zaten sokakta başıboş dolaşan sahipsiz bir hayvan görmeniz de mümkün değil.
Ama doğal parklar, koruma alanı olsun ya da olmasın hayvan dostlarımızın özgürce dolaşabildiği alanlardır. Ayrıca yolda yürürken daldan dala koşan bir sincap görebilirsiniz. Ya da bir göl kenarında ördekler, kuğular etrafınızda keyifle, paytak paytak gezebilir. Ha bu arada, onları beslemeye bile hakkınız yok. Olur da verdiğiniz şeyler hayvanların doğal yaşamına olumsuz etki ederse, onlara zarar verirse suçlusunuz. İyi niyetle beslediğiniz hayvanlara zarar verme riskiniz nedeniyle bile ceza alabilirsiniz.
Sokaklarda, parkların belli yerlerinde köpeklerini gezdirenlerin köpeklerinin dışkısı için belediyelerce konulmuş ücretsiz poşetler de hayvan sahipleri için sunulan bir hizmet. Bu şekilde çevreyi de koruyorlar.
Hayvan sahipleri, bakmakla yükümlü oldukları hayvanlara ailenin bir bireyi gibi muamele ederken marketlerde sayısız çeşit mamalar patili dostlarımızın keyiflerince yiyebilecekleri zenginlikte.
Sadece evlerde değil, bisikletlerde, arabalarda özel koltukları, konforları… Gerçekten tüm bunları görünce Almanya’da hayvanların bile ne kadar şanslı olduklarını düşünmeden edemiyor insan.
Hollanda ise sokak hayvanı sorununu kökten çözmüş bir ülke olarak Avrupa’da öne çıkmaktadır. Ülkede sokak hayvanı kalmaması, geniş kapsamlı kısırlaştırma kampanyaları ve sorumluluk sahibi sahiplenme politikaları sayesinde gerçekleştirilmiştir. Ayrıca, Hollanda’da hayvanlara yönelik kötü muamele, ciddi yasal yaptırımlarla cezalandırılır. Bu yaklaşım, hayvanların da insanlar gibi korunması gereken canlılar olarak görülmesinden kaynaklanmaktadır.
Bizim bu konuda kırk fırın ekmek yememiz lazım!
Söz konusu yasal düzenlemeleri inceledikçe bizim daha kırk fırın ekmek yememiz lazım hissiyatına kapılmadan edemiyorum. Zira şu anda ülkenin dört bir yanından gelen katledilen hayvanlara dair haberleri okudukça içim parçalanarak bu yazıyı yazma sorumluluğunu ve de zorunluluğunu hissederek oturdum klavyenin başına. Biliyorum bu yazıyı da belki okuma alışkanlığı olmayan toplumumuz çok da okumayacak belki ama yazmak zorundayım.
Bugün gelinen noktada köpeklerin saldırması, kusura bakmayın ama köpeklerin suçu değil. Zamanında alınmayan tedbirler, yapılmayan yasal düzenlemeler ve çıkarılmayan kanunlar yüzünden. Avrupa’daki örneklerde olduğu gibi, sokak hayvanlarının kısırlaştırılması, sahiplendirilmesi ve barınakların şartlarının iyileştirilmesi gibi yöntemlerle sorunlara zamanında müdahale edilseydi bugün gelinen noktada yaşanan hiçbir olumsuzluk olmayacaktı. Ağzı dili olmayan, o zavallı hayvancıklar bugün maruz kaldıkları bu acımasızlıklarla karşı karşıya kalmayacak, yapılan hataların bedelini onlar hayatları ile ödemeyeceklerdi.
Ha ayrıca, ikiye bölünen toplumun bir kesiminin sokak hayvanlarına yönelik bakış açısının da değişmesi gerekiyor. Sokak hayvanlarını bir tehdit olarak görmek yerine, onların da yaşam hakkı olduğunu kabul eden bir anlayışın yerleşmesi şart.
Bu açıdan bakınca, çocuklardan başlayarak toplumun her kesimine hayvan sevgisi ve sorumluluk bilinci aşılanmalıdır.
Sonuç olarak; bizler de ülkemizde sokak hayvanlarının uyutulması gibi vahşi yöntemler yerine, onların yaşam haklarına saygı gösteren, onları rehabilite eden ve topluma kazandıran politikalar geliştirmeliyiz.
Unutmayalım ki, hayvanlara gösterdiğimiz merhamet, aslında insanlığımızın da bir ölçüsüdür!