-
ALNIMIZDA BİLGİLERDEN BİR ÇELENK
Bir toplumun en büyük düşmanı cehalettir. Bilgiye aç insanlar, doğru bir şekilde doyurulmazsa gelişememiş, geri kalmış, karanlık ruhlu toplumlar oluşur. Beynin açlığı midenin açlığına benzemez! Çünkü eğitilmemiş zihinlerin çobanı olmak kurnaz tilki ve acımasız kurda düşer. Öğretmen, çağlar boyu bilginin timsali, ilimin ışığı, insanın kıymetlisi olmuşsa zihnini besleyip büyüttüğü insanlar, söndürdüğü karanlıklar buna mukabil yaktığı binlerce ışık sayesinde olmuştur. Aydınlattığı her bir zihinle ülkenin ışıltısına can, parıltısına yepyeni bir renk kazandıran bir öğretmeni daha fazla ne mutlu edebilir ki? Öğretmenine dolayısıyla eğitime hak ettiği değeri vermeyen toplumlar, karanlıkların esiri olmaya mahkûmdur. Biz, aldığımız eğitimle “Bana bir harf öğretenin bin yıl kölesi olurum.” diyen bir peygamberin yolundan “Öğretmenler, yeni nesil sizlerin…
-
DÜNYANIN BÜTÜN ÇİÇEKLERİ
Ceyhun Atıf Kansu, “Dünyanın bütün çiçeklerini getirin buraya” derken, aşkla çarpan bir kalbin sesini dinliyordu bütün ülke. Öğrencilerine aşkla bağlı, öğretme aşkıyla çarpmış bir kalbin son vuruşlarını onu dizelerinden dinletiyordu bize. Aşkın, yeryüzünde tecelli etmiş yüz bin halinden birini dinliyorduk belki de sessizce. Çünkü öğretmenlik, aşkın en saf, en katıksız, en duru hallerinden biridir hatta en birincisidir. Bulanık bir zihni berraklaştırmanın, henüz açılmamış gözleri açmanın, ana kucağı sıcaklığının yoksunluğunu hissettirmemenin, yontulmamış bir kaya parçasını bir sanat eserine dönüştürmenin ve yalnızca bunun hazzıyla var olabilmenin adıdır. Sevgiyi, bilgiyi, görgüyü bir bedene nakış nakış işlemenin, görünmez bir ruha beden; karışık düşüncelere çeki düzen vermenin adıdır. Sevmenin ama katışıksız sevmenin adıdır. Özverinin; Güveni,…
-
İADE-İ İTİBAR
Hiç unutmuyorum, liseden mezun olduğum yıldı. O zamanki adıyla ÖYS sonuçlarının henüz açıklandığı günlerden birinde, yolda edebiyat öğretmenime rastlamıştım. Bilirdim, beni çok severdi. Selamlaştık, e tabii hemen bana hangi üniversiteyi, hangi bölümü kazandığımı sordu. Büyük bir gururla “Edebiyat Öğretmenliği” dedim. Ne de olsa meslektaş hatta hatta branştaş olacaktık. Şöyle bir durdu, yüzüme baktı. “Başka bir şey bulamadın mı kazanacak?!…” dedi. O bakışı ve o sözleri yıllarca unutamadım. Yaşadığım hayal kırıklığını varın artık siz tahmin edin… Şimdi durup şöyle bir maziye bakınca belki de o günlerde kan kaybetmeye başlayan bu ulvî mesleğin bir mensubu olan öğretmenimin, derin hissiyatını daha iyi anlıyorum sanırım. İlk emri “Oku!” olan kutsal bir kitabın ve onu…