• Köşe Yazıları

    YİNE YENİ YENİDEN

    KİLİM GAZETESİ, BADEN-WÜRTTEMBERG, OCAK 2025 Koskoca bir takvimi daha bitirdik. Ne umutlarla başlamıştık. Yaşlı dünyamız 365 gün 6 saatlik yolculuğunu tamamlarken acısıyla tatlısıyla, umut ettiklerimiz ve beklemediklerimizle geçen bir takvim yılı. Bir yılı daha geride bırakırken, şimdi yine, yeni, yeniden yepyeni bir yılın ilk gününde yeni bir yolculuğun kapısını aralıyoruz. Önümüze 365 günlük bir takvim daha konuldu. Bu takvimde, şu anda sadece günleri, ayları gösteren rakamları görüyoruz. Üzerinde yazılı olmayan, bizim adımlarımızla şekillenecek umutlar, başarılar ve güzelliklerle dolu günlerse sırasını bekliyor…  Belki yeni yılı, kendi içimizdeki yeniden doğuş gibi hissetmeliyiz. Belki bizi bekleyen zamanın değerini bilerek her günü bir armağan gibi karşılamayı öğrenmeliyiz. Belki de gelecek yıla dair taşıdığımız endişelerden…

  • Köşe Yazıları

    BİR LİDER DÜŞÜNÜN

    Bugün 10 Kasım 2024 Bulutlar bir başka bakıyor, rüzgâr bir başka esiyor bugün… Ankara’da yaşadığım yıllardan biliyorum Anıttepe’de esen rüzgârın her 10 Kasım sabahı nasıl estiğini. Hazanın hüznü değil havaya çöken biliyorum, ufka baktığımda matem tutan kara bulutların gözyaşlarını hiç unutamıyorum. Biliyorum; Önce bulutları aralayan kuşlar selam duracak Anıttepe’ye, sonra börtü böcek ne varsa… Askerler başkomutanlarına, Öğretmen ve öğrenciler başöğretmenlerine, Tüm millet Ata’sına, Türkiye Cumhuriyetinin kurucusuna, ilk Reisicumhuruna… Ankara’da Anıttepe’de, İstanbul’da Dolmabahçe’de, ülkemin tüm caddelerinde, sokaklarında 9’u beş geçe çığlık çığlığa çalacak sirenler. Sanki, bugün aramızdan ayrılmış gibi gözlerde yaş, kalplerde tarifsiz hüzün… BİR LİDER DÜŞÜNÜN; Vefatının ardından geçen bir asra yakın zaman diliminde doğan, büyüyen hatta yaşlanan insanların yüreklerinde…

  • Köşe Yazıları

    Vicdan Yoksunluğunun Gölgesinde, Kaybolan İnsanlığımız ve Ahlak

    KİLİM GAZETESİ, BADEN-WÜRTTEMBERG, KASIM 2024 Günümüzde toplumların en sancılı yaralarından biri, vicdanın ve ahlakın göz göre göre yitiriliyor olması. Bir zamanlar bizi biz yapan bu değerler, artık bir hazine gibi koruduğumuz değil, git gide uzaklaştığımız kavramlar haline geldi. Ahlak ve vicdan, bir zamanlar insan olmanın omurgasıydı. Oysa şimdilerde, çıkar ilişkileri arasında un ufak edilen, anlamını yitirmiş birer “eski zaman kalıntısı” gibi… Peki, ne oldu da ahlaktan bu denli uzaklaştık? Vicdan dediğimiz o içsel pusula neden bu kadar şaştı? Geçmişte ahlak, toplumun ortak bir diliyken ortaklık neden bozuldu? Büyüklerimiz yaşamlarını, vicdanla döşedikleri temel taşlarla kurarlardı. “El âlemin” ne dediğini önemsedikleri için değil, kendi iç dünyalarındaki dürüstlüğü koruma gayesi güttükleri için başkalarına…