-
EVLAT AĞRISI
“Barışta evlatlar babalarını, savaşta babalar evlatlarını toprağa verir.” Heredot Üzgünüm… Hem de çok üzgünüm. Onlarca umut, onlarca fidan, onlarca hayat; hayallerini, umutlarını, sevgilerini, aşklarını, ailesini, sevdiğini ardında bırakıp Hakka yürüdü. Ardında koskoca acılar bırakarak… Peki, nedir acı? Parmağındaki bir kesik mi? Ağrıyan bir diş ya da yediğiniz bir tokat mı? Böbrek ağrısı, taş sancısı vb… ? Diğer ağrılarla kıyaslandığında en büyük ağrı, bir annenin çektiği doğum sancısıdır denir. Annelerin duyduğu en büyük acı bu mu gerçekten? Değil!… En büyük acı bir annenin yitirdiği evladının, yüreğinde hiç dinmeyen yangınıdır. Ne doğum sancısı ne böbrek ağrısı; evlat ağrısı… Ağrıların ağrısı! Yavrusu uyurken, evladının nefesini dinlemeyen anne baba yoktur sanırım. Hele de azıcık…
-
ZİL ÇALDI ANA !
Kadın, zoraki yutkundu. Kesik kesik aldığı nefes, hayata olan borcunu taksitle ödetircesine zorluyordu onu, her defasında. Ama bu defa daha farklıydı. Veresiyeye doymuş gibi baktı hayat, bir an, yüzüne. Günlerdir uykuya hasret gözlerinin altındaki mor halkalar, kement atmış, sıkı sıkıya bağlamıştı göz çukurlarına kaçan buğulu gözlerini, kasvetin derinine. En son, on gün önce çalan telefonunun sesi mühürlenmiş, küskün duruyordu şimdi, günlerdir hiç bozulmamış yatağının başucunda. Ah, bir kez daha çalsaydı!… Bir kez daha… Hayır, kapının zili değil; telefonun ziliydi çalmasını beklediği. Kapıyı açmak için yürüyecek takati de yoktu zaten. Evdeki iki sesten biri çalar saatin saydığı dakikalar, diğeri de ona eşlik eden sobanın yakıcı çıtırtılarıydı. Yanında otursanız, aldığı kesik nefesleri…
-
KALEM KIRILSA, MÜREKKEP BİTSE, KAĞITLAR TÜKENSE…
Bugün her şeyi bir kenara bırakıp empati yapmanızı istiyorum…. Her şeyi, tüm düşüncelerinizi bir tarafa bırakın ve Doğu’da, Güneydoğu’da evladı olan bir ana, bir baba, bir eş, bir kardeş bir nişanlı olun, sadece bir günlüğüne… ( Ne kadar olduk desek de tam anlamıyla olmak zor ama…) Canınız, yavrunuz, sevdiğiniz ateş hattında… Gözünüz ekranlarda, kulağınız telefonda ya da çalacak kapı zilinde… Eliniz yüreğinizde yaşıyorsunuz, ki buna yaşamak denirse!… Ve bir gün bir haberle kararıveriyor dünyanız… Kalem kırılsa, mürekkep bitse, kâğıtlar tükense; kırılmasa, bitmese, tükenmese hayatlar. Gözyaşları tükense, acı tükense, her derdin dermanı olsa, yok olmasa canlar… diyorsunuz ama nafile. Sözün bittiği, kalemin kırıldığı o an ne deseniz boş artık… Sizin hiç…