-
HAZAN, YİNE HAZAN YİNE HAZAN…
Her hazan, hüzne kalem kırdım ben. Tüm bedbinlikleri, kara bulutların terkisine sardım, alabora olan teknelerin güvertesinden attım. Sarsılan, inleyen, yıkılan göğün çatlağından, sızan ışığa bile umut bağlayıp göğün gümbürtüsüne gark olan kederin adını düşürdüm, sararan yapraklar gibi, kardım sarı gazellerin içine. Mutluluğu, yeşilden sarıya, sarıdan ala çalan yaprakların arasında aradım. Çıplaklığından utanan, dallarının arasından süzülen gün ışığına küskün ağaçlar, ayıplarını açığa çıkarttığı için mi bilinmez göğe değil, yere indirmişti bakışlarını. Bense şemse teslim yüreğimi ısıtmasa da güneş, ateşe pervane olmuş kelebekler gibiydim şimdi. Kendi etrafımda semaya başlamış, bir elim göğü bir elim yeri gösterirken raks ediyordum sessizce. Rüzgârın çaldığı ıslığın melodisine yüklemişken düşlerimi, benliğimden süzülen notaların dizekteki yerlerini savuruyor şimdi…