TİYATRO ŞENLİĞİ VE TİYATRO

Bu yıl 10. kez düzenlenecek “Ordu Uluslararası Çocuk ve Gençlik Tiyatroları Festivalinin iptal haberi bir edebiyat ve sanat sevdalısı olan benim gibi birçok kişiyi üzmüştür sanırım.

O yüzden bu yazı, Türk kültür, sanat ve edebiyatı adına ekmeğini yediğim, suyunu içtiğim çocukluk ve gençlik yıllarımı geçirdiğim Karadeniz’in incisi, güzel kentim Ordu ‘ya bir vefa borcudur.

Kültür ve sanat olaylarının yurdumuzda ilk başlatıldığı, sanat topluluklarının ilk organize edildiği illerden biri olan Ordu’nun, kültürel ve sosyal alanlarda son yıllarda kat ettiği yoldan hem ülkem hem şehrim adına duyduğum gurur sonsuzken; bu yıl gerçekleştirilmeyen Uluslararası Karadeniz Kitap Fuarının ardından şimdi de iptal edilen tiyatro festivali nedeniyle bir kez daha birçok sanatsever gibi ben de üzgünüm.

10 yıldır Fransa’dan İspanya’ya, Macaristan’a kadar pek çok ülke tiyatrosunu ağırlayan festivalin amacı; çocukları tiyatro sanatıyla tanıştırmak, ülkemizin ve ilimizin adını kültürel etkinliklerle de duyurmaktı. Bu misyonla Devlet Tiyatrosu Opera ve Balesi Çalışanları Yardımlaşma Vakfıyla (TOBAV) Ordu Belediyesi yıllardır ortaklaşa düzenliyordu bu festivali.

Üstelik bu yıl  2-8 Haziran tarihleri arasında gerçekleştirilmesi beklenen festivale 50 ülkenin tiyatro topluluğu başvuruda bulunmuştu bile. Hatta festivalin iptal edileceği söz konusu olmadığından; Fransa, Çin ve Bangladeş’ten festivale gelmek için biletlerini alan ekiplerin gösterilerini yapmak üzere komşu il Giresun’a yönlendirilmesi bile üzüntü verici. Ayrıca bu durumun ülkemiz kültür ve sanatı adına pek de hoş olmayan bir reklam özelliği taşıyacağını da düşünürsek esef verici bir durum.

Bir ülkenin gelişmişlik seviyesi yalnızca ekonomisi, bilim ve sanayisiyle değil, kültür ve sanatıyla da ölçülür aslında. Hatta sanata ve sanatçıya verilen değer belki de en büyük göstergelerden biridir.

Peki, o halde neden engellenmek istenir bu tür faaliyetler? …

Mesela 10 yıldır devam eden artık gelenekselleşmiş; kültürler arası kaynaşmanın, barışın, dostluğun, kardeşliğin küçücük yaşlarda filizlenmesini sağlayan; insanı, insana, insanca anlatan bir sanat dalının icrası neden istenmez?

Oysa tiyatro, toplumu bilinçlendirir, sorunlara nesnel gözle bakılmasını sağlar, ulusal kimliğimizi pekiştirir, global dünyada başka insanları tanıma ve anlama fırsatı tanır, düşünce özgürlüğünü yaşatır, sorunlar üzerinde düşünmeyi, yargılamayı öğretir, sanatsal düşünmenin geliştirici gücünü gösterir ve en önemlisi de insanı insana çok yakından anlatır.

Böylesi uluslararası bir organizasyon, hiçbir gerekçe gösterilmeden, çocukların üretken düşünme süreçlerini geliştirmek ve geleceğin bireylerine sanat zevki aşılamaktan başka bir amacı yokken neden iptal edilir?…

Avrupa’da yaşayan çocukların özgüvenleri ile Türk çocuklarınınkini karşılaştırdığımda bizdeki ürkek, çekingen, kendini ifade edemeyen, toplum önünde konuşma becerisini geliştiremeyen çocukları gördükçe üzülüyorum. Avrupa’da, Amerika’da sanata, edebiyata, sosyal ve kültürel faaliyetlere yapılan yatırımları verilen destekleri düşününce bizdeki çocukları da suçlayamıyorum doğrusu. Her şey küçük yaşlarda edinilen kazanımlarla yakından alakalıdır çünkü.

Kendi yetiştirdiğim öğrencilerimden de çok iyi biliyorum ki tiyatro, öğrencilere müthiş bir özgüven sağlıyor. Özgüven kazanan bireyler, kazandıkları bilgi ve becerilerle kendilerini hem okul hem de diğer ortamlarda daha rahat ifade edebiliyor. Ayrıca kazandıkları yaratıcı algılama yetisi ve keyfi ile gelecekte de sanatla iç içe oluyor, sanatın sunduğu üretkenlikle hayatın tüm alanlarından istifade edebiliyor ve etraflarına ışık saçıyorlar.

Tiyatronun insanları birbirinden ayıran ve her değeri bir yana savuran; ırk, din, dil, politika ayrımı gibi olguları birleştirici etkisini göz ardı da etmemeliyiz diye de düşünüyorum. Çünkü tiyatro, hayatımızda yer alan gülmek, ağlamak, sevinmek, üzülmek, korkmak, endişelenmek… gibi insani vasıflarımızı yüreğimizle harmanlayarak beynimizle arasında kurduğu bir köprü vazifesi üstleniyor. Oluşan ortak yürek, bir barış elçisi vizyonuyla atarken; ülke, dil, din, ırk gözetmeksizin ayrıştırıcı değil birleştirici oluyor. Daha ne olsun?!..

Paylaşın herkes okusun ;

Bir cevap yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir