VE UÇURTMANIN KUYRUĞUNA DiLEK BALONLARI…
Cebindeki hayal kırıklıklarını, hüzün ve kederi masaya koyup , dertlenen insanlar kümesiyle doldu dünya…
Hangi yöne baksak kanadı kırık, yetim bakışlı, solgun benizlilerin, kuyruklu yıldızlara takılan yalnızlıkları ile yanan son kibrit çöpünün soluk ışığında tükenen hayallerini görüyoruz hep…
Dilek balonlarını, uçurtmanın kuyruğuna ekleyen, bencil bakışlara işleyen sadece “ben” diyen; “bana ait olmalı tüm güzellikler” diyen insanlar yığını…
Sokaklarda aylak aylak dolaşan amaçsız, sevgisiz, boş insanların soğuk gölgelerinde taş kesen masumiyet ve erdem…
Nedir koskoca dünyaya sığamayacakmışız gibi hırslarının kurbanı, açgözlü insanlardan çektiğimiz?
Nedir maddeye tapan, manayı unutan haya yoksunu insanların sayısını gitgide artıran?
Kimdir bizi insanlığımızdan çıkaran?
Oysa biri çıkıp “Durun, dünya geniş, dünya güzel, toprakları bereketli, suyu bol, havası temiz, siz bozmazsanız hepimize yeter! “ dese. “Siz kirletmezseniz, tüketmeseniz, ziyan etmeseniz, mutlu mesut cümle cihan yaşayabilir!” dese, kirletmekten, tüketmekten, ziyan etmekten vaz geçerler mi, kalp kırmadan yaşayabilirler mi acaba?
Keşke savaşlara, kavgalara, kaybedilen canlara dur deyip; dünyayı kuşatan şu kin ve nefreti, düşmanca duyguları öldürebilsek.
Akan kan değil, kirli duygular olsa, arınsak tüm karalardan, paklansak, pir ü pak olsak tüm kötülerden ve kötülüklerden; saf olsak, temiz olsak, şeffaf olsak keşke…
Evet, dünya belki çok gelişti, ilerledi fakat teknoloji insanları kendine esir etti. Düşüncelerimizi geliştirdi ama duygularımızı hissettirmeden yok etti. Fikir üretirken his yoksunu bıraktı bizleri. Ve duygularını yitiren insanlar robotlaştı, insana yaraşan hasletlerini yitirdi sessiz ve derinden.
En hızlı iletişime, internete erişmek, uzakları yakın kıldı belki ama samimiyeti öldürdü fark ettirmeden, sesi, nefesi, teması olmayan buz kalıplarına döndürdü insanları. Ruhlarımızı dondurdu, kalplerimizi erişilmez kasalara hapsetti. Sevgi hapsoldu, umut hapsoldu, saygı kayboldu; güneş yerine donuk ışıklar hâkim oldu evrene.
İşte tam bu sırada, sahte aydınlıklara kurban ettik insanlığımızı. Hükümsüz kaldı vicdanlar, kapalı kapılar ardına saklandı özgürlükler, sevgiler, mutluluklar. Yapay bir aydınlatmada, tüm dünyayı görmek yerine bize gösterilen aydınlıkları görebilir olduk sadece.
Bilmez misiniz ki sevgiyi, saygıyı, insanlığı tanımayan, bilmeyen kalpler bilir sadece kini, nefreti, düşmanlığı. Hele bir kırsak kilitleri; bir bilebilsek hayatı yaşanır kılmak ve bu koca evrende barış içinde yaşamak için ihtiyaç duyduğumuz her şey içimizde saklı. Bir tanısak önce kendimizi. Değerini bilsek bilginin ışığı felsefenin…
Bundan böyle sadece; iyilik, güzellik ve sevgi için savaşalım,
Özgürlük, barış ve demokrasi için,
Çocuklarımıza daha iyi bir gelecek sunabilmek ve aydınlık yarınlar için,
Hırstan, nefretten, hoşgörüsüzlükten kendimizi arındırmak,
Bilimin, sanatın ve yeniliklerin tüm dünyaya mutluluk ve barış getirmesi için,
İnsanca yaşayabileceğimiz bir dünya için savaşalım…
Ve sonra uçurtmanın kuyruğuna eklediğimiz dilek balonlarını, umut dolu yarınlara salalım…