YA OLDUĞUN GİBİ GÖRÜN YA GÖRÜNDÜĞÜN GİBİ OL!
“Parayla imanın kimde olduğu belli olmazmış” denirmiş ve de öyleymiş eskiden. Her şeyin bir adabının olduğu, vicdan ve erdemin kıymetli olduğu zamanlardan bahsediyorum. Keşke hep öyle kalsaymış… Zira günümüzde “para” ve “iman” artık prim yapmak ve itibar kazanmak için kullanılan ciddi birer malzeme durumuna geldi.
Oysa maneviyat, öyle hassas bir şeydir ki mizanda bir gram şaştı mı şakulü kayar. Günümüzde yaşadıklarımızın birçoğu da aslında bundan ibaret… Maneviyatımızı koruyamadık ve bütün dengeler alt üst oldu. Sadece maddi değil manevi ve kutsal değerlerimizi de günlük hayatımıza malzeme yaptık. Oysa bunlar hassas konulardı. Dokunulmaması gerekiyordu, dokunduk!…
Bizler, ibadetin Allah’la kul arasında olması gereken bir mevzu olduğunu öğrenerek büyüdük. Gerçek inancın kalpte olduğunu, bunu kimseye değil yalnızca Yaratan’a yapacağımız ibadetle, edeceğimiz dualarla sunmak gerektiğini… Ama yalnızca Allah’a!..
Etrafımıza gösteriş yaparak değil yürekten inanarak, gizli yapılması gerektiğini ve zaten ancak o zaman makbul olduğunu da. Bu inançla bu felsefeyle yetişen nesil bu sebeple hiçbir zaman inancını ve ibadetlerini bir malzeme olarak ortalığa çıkarmadı. Ancak zamanla öyle bir tablo oluştu ki bu maneviyatı koruyanlar adeta dinsizlik yaftasıyla yargılanır oldu. Dindar insanlar ve dindar gibi görünen insanlar, dindar olmadığı düşünülen ama aslında dindar olan insanlar… gibi sınıflandırmalar oluştu toplumda. Oysa bu güne kadar din, kişinin kendini ilgilendiren bir konuydu. Zira “Her koyun kendi bacağından asılır.” düşüncesi hâkimdi.
Bugün, Allah’a ibadetten ziyade birilerinin yanında görünebilmek, tarafını belli etmek için -daha doğru dürüst namaz surelerini bile bilmeyenler (İnançla yapanları tenzih ederek!)- Cuma namazlarında, camilerde vakit namazlarında boy gösterirlerken, inancı gereği değil de birileri istediği için tesettürlü gezenleri, ruhunu arındırmak için değil de turistik gezi gibi Umre-Hac Ziyaretleri yapanları gördükçe üzülmüyorum desem yalan olur!.. Lakin en çok üzüldüğüm bu kutsal duyguların bu şekilde tüketilerek zarar görmesi.
Keşke gösteriş için yapanlar yaptıkları bu işten feyiz alarak taşlaşmış kalplerini biraz olsun yumuşatabilse o zaman belki bazı şeyler daha güzel olur.
Ama gözlerini ve kalplerini öyle bir hırs bürümüş ki bu insanların, gözlerine bakınca yüreklerindeki karanlığı bile görebiliyor insan. Üstelik en kötüsü de bu karanlığın, olduğu gibi görünmeyen bu insanların diğer insanları dinden soğutup uzaklaştırması.
Zorlaştırıp katılaştırarak, hoşgörü, mantık, iyilik ve güzelliği emreden dinimizi, anlaşılmaz bir şekilde ikileme düşüren; dindarız deyip düşünceleri ve fiiliyatları aynı olmayan insanlar etrafımızda olduğu sürece gerçek din anlayışı tahrip olacak ve yeni yetişen nesle dini anlatmak ve kabul ettirmek bu gidişle daha da zor olacak.
Ne diyelim; dindar görünüp öyle olmayanlara Allah akıl, fikir ve hidayet ihsan etsin!… Zira dindar olan ya da olmayanlardan daha tehlikelisi bu göründüğü gibi olmayanlar. Mevlana’nın dediği gibi “Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol!…”